Yağmuru Sevmeyen Bulut

Gökyüzünde binlerce bulut yaşardı ama biri diğerlerinden farklıydı: Pamuk. O, yağmur yağdırmaktan hiç hoşlanmazdı. Çünkü insanların yağmurda kaçıştığını görmek onu üzerdi. Fakat bir gün, bir çocuğun duası Pamuk’un kalbini yumuşattı ve ona paylaşmanın güzelliğini öğretti.

Gökyüzü her sabah maviyle beyazın buluştuğu bir tablo gibiydi. Bulutlar özgürce süzülür, güneşle oyun oynardı. Aralarında en pofuduk, en meraklı olanı Pamuk’tu. Pamuk yağmur bulutlarının aksine hep bembeyaz kalmak isterdi.

Yağmur bulutları gökyüzüne toplandığında, Pamuk hemen uzaklaşırdı.
“Ben ıslatmam kimseyi,” derdi gururla. “Ben sadece güzel görünürüm.”
Diğer bulutlar gülümserdi. “Ama Pamuk, yağmur olmadan çiçekler büyüyemez.”
Pamuk dudak bükerdi: “Olsun, ben onları ağlatmam.”

Bir gün gökyüzü griye döndü, rüzgâr hüzünle esti. Pamuk bulutların arasında sıkıştı. Aşağı baktığında küçük bir köy gördü. Topraklar çatlamış, ağaçlar solmuştu. İnsanlar gözlerini gökyüzüne kaldırıyor, “Ya Rabbi, bize yağmur gönder,” diye dua ediyorlardı.

Pamuk bu manzaraya dayanamadı ama yine de içinden mırıldandı:
“Keşke onları ıslatmadan yardım edebilsem.”
Rüzgâr yanına geldi. “Bazen birini mutlu etmek için biraz ağlamak gerekir, Pamuk.”
Pamuk düşündü ama karar veremedi. “Ya yağarsam ve kimse beni sevmezse?”

Tam o sırada, köyde küçük bir çocuk dua etmeye başladı. Adı Yusuf’tu. Ellerini açtı, başını gökyüzüne kaldırdı.
“Ey bulutlar,” dedi içtenlikle, “bizi seviyorsanız ağlayın. Çünkü yağmur, sizin sevgini gösterir.”

Pamuk’un kalbi yumuşadı. Gözlerinden ilk damla düştü. Ardından bir tane daha, sonra yüzlercesi… Yağmur köyün üstüne yağmaya başladı. İnsanlar sevinç çığlıkları attı, çocuklar çıplak ayakla sokaklarda koştu. Yusuf kollarını açıp gökyüzüne baktı:
“Teşekkür ederim, Pamuk!”

Pamuk şaşkındı. “Beni tanıyor mu?”
Rüzgâr güldü. “İyiliği kim yaptığını bilmeden hissederler, Pamuk.”

Yağmur bitince gökyüzü tertemiz oldu. Güneş gülümsedi, Pamuk’un üstünde bir gökkuşağı belirdi. O kadar güzeldi ki, kendini hiç bu kadar parlak hissetmemişti.
“Ben ağladım ama herkes güldü,” dedi Pamuk duygulanarak.
Rüzgâr yanıtladı: “İşte gerçek mutluluk budur.”

Günler geçti, köy yeniden yeşerdi. Ağaçlar çiçek açtı, nehirler coştu. Yusuf her sabah gökyüzüne bakar, “Bugün ağlayacak mısın, dostum?” derdi gülerek.
Pamuk artık utanmıyordu. Yağmur yağdırmak onun için bir görev değil, bir sevinç olmuştu.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Tavşan ve Kaplumbağa Masalı

Bir gün başka bir bulut yanına geldi.
“Pamuk, neden hep köyün üstünde duruyorsun?”
Pamuk gülümsedi. “Çünkü orada bir çocuk var; bana ilk kez ağlamanın da güzel olabileceğini öğretti.”

Yıllar sonra Yusuf büyüdü. Köyde “Yağmur Adam” diye anıldı. Her kuraklıkta gökyüzüne dua eder, Pamuk’un geri dönmesini beklerdi. Ve her seferinde, uzaklarda bir yerlerde bir gök gürlerdi; ardından Pamuk belirirdi, minik bir yağmur serpiştirirdi.

Pamuk, Yusuf’un çocuklarına bile dost olmuştu. Her yağmurda gökyüzünde beliren gökkuşağı, onların arasında sessiz bir anlaşma gibiydi:
“Ben ağlarım, siz gülün.”

Ve her yağmur sonrası, rüzgâr o tanıdık cümleyi fısıldardı:
“Paylaşmak, kalbin gökyüzüne açılmasıdır.”


Bu masaldan öğrendiğimiz ders:
Duygularını saklamak bazen güzelliği eksiltir. Ağlamak, paylaşmanın bir yoludur; tıpkı yağmurun toprağa can vermesi gibi, kalpten gelen her iyilik birine hayat verir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu