Fısıldayan Renkler ve Sessiz Çocuk
Mavi, kırmızı ve sarı renklerin sürekli kavga ettiği bir köyde, konuşmayan küçük Ada yaşıyordu. Bir gün, renkler o kadar şiddetle tartıştı ki, tüm köy griye döndü. Ada, bu sessizliği bozmak ve renkleri geri getirmek için, onlarla tek iletişim kurabilen kişi olduğunu keşfedecekti.

Renkler Köyü’nde her şey canlı ve parlaktı. Mavi gökyüzünde kendini beğenmiş bir şekilde dolanır, “En huzur verici benim!” diye övünürdü. Kırmızı, gelincik tarlalarında coşkuyla dans eder, “En güçlü enerji benim!” diye haykırırdı. Sarı ise güneşin ve ayçiçeklerinin üzerinde ışıldar, “En neşeli benim!” diye şarkı söylerdi. Sürekli kimin daha önemli olduğu konusunda tartışır dururlardı.
Küçük Ada ise hiç konuşmazdı. Ama gözleri her şeyi görür, kalbi her şeyi hissederdi. Renklerin kavgaları onu üzüyor, çünkü aslında hepsinin ne kadar güzel olduğunu biliyordu.
Bir gün, renklerin tartışması iyice alevlendi. “Ben olmasam dünya bomboş ve soğuk olurdu!” diye gürledi Mavi. “Ben olmasam hiçbir şey heyecanlı ve tutkulu olmazdı!” diye karşılık verdi Kırmızı. “Ben olmasam etraf kasvet ve kederden geçilmezdi!” diye bağırdı Sarı.
O kadar çok bağırdılar, o kadar çok kavga ettiler ki, bir anda hepsinin sesi kesildi. Ve tüm renkler, köyden çekilip gitti. Her yer, tek bir tonun hakim olduğu, cansız bir griye büründü. İnsanların yüzleri solgun, gökyüzü kurşuni, çiçekler ise kül rengiydi. Köyde neşe kalmamıştı.
Herkes şaşkın ve çaresizdi. Ada ise daha da sessizleşmişti. Ama bir şey fark etti. Renkler gitmişti, ama onların yokluğu, aslında en güçlü fısıltılarıydı. Mavinin yokluğunda denizin çağrısını, Kırmızının yokluğunda kalp atışlarının sesini, Sarının yokluğunda güneşin sıcaklığının özlemini duyabiliyordu.
Bir fırça ve bir boya kutusu aldı. Konuşamıyordu, ama resim yapabilirdi. İlk önce, bir balığın gözündeki yalnızlığı çizdi. Bu resim, Mavi’ye bir davetti. Sonra, bir annenin bebeğine sarılışının sıcaklığını çizdi. Bu, Kırmızı’ya bir çağrıydı. En son, sabah uyanan bir çiçeğin tomurcuğunu çizdi. Bu da, Sarı’ya bir mesajdı.
Resimleri bitirdiğinde, renkler utangaç utangaç geri dönmeye başladı. Önce Mavi, gökyüzüne bir şerit halinde yayıldı. Sonra Kırmızı, çocukların yanaklarına hafifçe dokundu. En son Sarı, bir pencere kenarındaki saksıya kondu.
Renkler, Ada’nın resimlerine baktı. Onları ayrı ayrı değil, birlikte güzel gösterdiğini fark ettiler. Mavi, huzurun; Kırmızı, sevginin; Sarı, umudun rengiydi. Biri olmadan, diğeri eksik kalıyordu.
O günden sonra renkler bir daha asla kavga etmedi. Ada ise hiç konuşmadı, ama köydeki en güzel hikayeleri resimleriyle anlattı. Çünkü bazen, en derin gerçekler en sessiz kalplerden fışkırır ve en gürültülü kavgaları bile dindirebilirdi.



