Rüzgarın Terzişi ve Yırtık Fısıltılar

Mina, rüzgarın dilinden anlayan yaşlı bir terzişiydi. Atölyesinde, yırtılmış fısıltıları, parçalanmış sözleri ve unutulmuş vaatleri dikerek onarırdı. Bir gün, kasabaya ani bir fırtına geldi ve o güne kadar diktiği tüm nazik sözleri paramparça etti. Mina, fırtınanın yarattığı bu yıkımı onarabilmek için, rüzgarın en hızlı ve en öfkeli haline, "Kasırga'nın Kalbi"ne ulaşmak zorunda kaldı.

Mina’nın dükkanı, kasabanın en sakin köşesindeydi. Müşterileri, pişman oldukları sert sözlerini veya söylemeye cesaret edemedikleri sevgi dolu cümleleri ona getirirlerdi. O da, incecik iplikler ve rüzgarın getirdiği ipeksi tellerle onları diker, yamalar, eski hallerine getirirdi. Dükkanında, “Özür”lerin yumuşak hışırtısı, “Teşekkür”lerin ılık esintisi ve “Seni Seviyorum”ların tatlı meltemi hiç eksik olmazdı.

Ta ki, “Kötü Söz Kasırgası” kasabaya aniden gelene kadar. Bu kasırga, sadece çatıları uçurmuyor, aynı zamanda insanların ağzından çıkan en kırıcı, en incitici sözleri toplayıp etrafa savuruyordu. Mina’nın dükkanındaki tüm onarılmış sözler, bu kasırgada paramparça oldu. Kasaba, zehirli kelimelerle dolu bir kaosa büründü. İnsanlar, birbirlerine kasırganın getirdiği bu kırıcı sözleri söylüyor, kalpler kırılıyordu.

Mina, buna seyirci kalamazdı. Rüzgarlarla konuşabildiği için, kasırganın kaynağını bulabileceğini biliyordu. Sırtına bir çanta aldı, içine en dayanıklı iplikleri, en güçlü yapıştırıcıları ve birkaç tane de henüz kullanmadığı “Özveri Teli”ni koydu.

Kasırganın gözüne doğru yolculuk zorluydu. Rüzgar ona, “Dön geri!” diye bağırıyor, onu itiyordu. Ama Mina, her adımında, onardığı güzel bir sözü hatırlıyor ve güç buluyordu. Sonunda, kasırganın tam kalbine ulaştı. Burası, kocaman, karanlık ve dönen bir girdaptı. Ortasında, minik, kızgın bir “Öfke Cini” vardı. Aslında o, kasabadaki hiç onarılmamış, hep biriken kırgınlıkların bir yansımasıydı.

“Beni durduramazsın!” diye bağırdı Öfke Cini. “Ben insanların gerçek yüzüyüm!”

Mina ona kızmadı. Onun yerine, çantasından Özveri Telini çıkardı. “Biliyor musun,” dedi sakin bir sesle, “en güçlü bağ, öfke değil, özveridir.” Telini, girdabın ortasına, cinin tam önüne attı. Tel, önce parladı, sonra etrafa sıcak, altın rengi bir ışık yaydı. Bu ışık, kasırganın getirdiği kırıcı sözleri eritmeye başladı.

Öfke Cini, bu sıcaklık karşısında şaşırdı. Alışık olduğu soğuk öfke değildi bu. Mina, ona doğru yürüdü ve elini uzattı. “Gel,” dedi. “Seni de onaralım. Sen de aslında, onarılmayı bekleyen bir kırgınlıksın.”

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Unutkan Yıldızın Dileği

Cinin gözlerindeki öfke dağıldı, yerini gözyaşları aldı. Mina, onu da alıp kasabaya döndü. Birlikte, kasırganın yıktığı her şeyi, bu sefer daha güçlü bir şekilde onardılar. Öfke Cini, artık “Barıştırıcı Rüzgar” olmuştu.

O günden sonra kasabada söylenen her güzel söz, bir daha asla yırtılmamak üzere, Mina’nın ördüğü görünmez bir ağla korundu. Çünkü herkes öğrenmişti ki; bir söz kırıcı olsa da, onu onarmak her zaman mümkündür. Yeter ki, özveri ve anlayış ipiyle dikmeyi bilelim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu