Yıldız Mürekkebi ve Kayıp Takımyıldız

Gökyüzü haritacısı Elara, yıldızları bir kitaba çizerek onların hikayelerini koruyordu. Bir sabah uyandığında, Küçük Ayı takımyıldızının sayfasının bomboş olduğunu gördü. Yıldızlar kaybolmuştu! Elara, bu gizemi çözmek için yıldız mürekkebiyle yazılmış son mektubun peşine düştü ve karanlık bir gücün yıldızları söndürdüğünü keşfedecekti.

Elara’nın görevi kutsaldı. Her gece, gökyüzündeki yıldızları kadim bir deftere, özel bir mürekkeple çizerdi. Bu mürekkep, yıldız tozu ve ay ışığından yapılırdı. Çizdiği her yıldız, defterde parıldar ve o yıldızın dünyaya yaydığı iyilik, umut veya cesaret enerjisi korunurdu. Ancak bir kasım sabahı, defterini açtığında Küçük Ayı’nın sayfasının simsiyah olduğunu gördü. Yıldızlar silinmiş, sanki hiç var olmamışlardı. Kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu. Aynı anda, dünyada da bir şeyler değişmişti. İnsanlar daha karamsardı, geceler daha karanlık hissediliyordu.

Elara, panik içinde defteri karıştırdı. Son sayfada, daha önce görmediği, soluk bir yazı fark etti. Mürekkep o kadar silikti ki, ancak güneş ışığına tutunca okunabiliyordu. “Küçük Ayı’nın yıldızları, Unutuluş Kuyusunda hapsoldu. Onları kurtarmak için, hatıraların ışığına ihtiyacın var.” Yazının altında, kuyunun yerini gösteren titrek bir harita vardı.

Elara, hiç tereddüt etmeden yola koyuldu. Unutuluş Kuyusu’na vardığında, buranın etrafında hiçbir anının, hiçbir hatıranın olmadığını hissetti. Her şey donuk ve renksizdi. Kuyunun başında, gölgelerden oluşmuş, uzun bir figür duruyordu. “Ben Unutkanlık Bekçisiyim,” diye fısıldadı sesi rüzgarda kaybolur gibi. “Yıldızları serbest bırakmam. Onlar, insanların unuttuğu mutlu anıların enerjisiyle besleniyor.”

Elara anladı. İnsanlar mutlu anılarını unuttukça, yıldızlar da sönüyordu. Bekçiyle savaşamazdı, çünkü o fiziksel bir varlık değildi. Onun yerine, yanında getirdiği yıldız defterini açtı. İçinde, kaybolmayan diğer takımyıldızların parıltısı vardı. Bu parıltıyı kullanarak, insanlığın unuttuğu mutlu anıları canlandırmaya başladı.

İlk önce, bir çocuğun ilk bisikletine binişinin coşkusunu gösterdi. Sonra, bir nineye, evlendiği günün heyecanını hatırlattı. Bir annenin, bebeğini ilk kucağına alışının tarifsiz mutluluğunu… Her hatırlanan mutlu anı, minik bir ışık topu olarak kuyudan yükselmeye ve kaybolan yıldızlara dönüşmeye başladı. Bekçi, bu kadar saf neşe ve sevgi karşısında güçsüz düştü. Çünkü onun gücü, unutkanlık ve kayıtsızlık üzerine kuruluydu.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Minik Tırtıl ve Ağustos Böceği Masalı

Kuyunun dibinden, Küçük Ayı’nın yıldızları tek tek yükseldi ve gökyüzündeki yerlerini aldı. Elara, defterine onları yeniden, bu sefer daha güçlü bir parıltıyla çizdi. O gece, insanlar gökyüzüne baktığında, Küçük Ayı’nın her zamankinden daha parlak olduğunu fark ettiler. İçlerine, sebebini bilmedikleri bir sıcaklık ve umut doldu.

Elara, en büyük dersi öğrenmişti: Yıldızlar, sadece gökyüzündeki gaz topları değil, insanlığın kolektif neşesinin ve hatıralarının yansımalarıydı. Ve onları gerçekten söndürebilecek tek şey, unutkanlıktı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu