Sabır Ağacının Altında
Küçük Yusuf, diktiği fidanın bir türlü büyümediğini görüp üzülüyordu. Dedesiyse ona, "Her şeyin bir vakti var evlat," diyordu. Bir gece rüyasında, kökleri sabırla, dalları şükürle örülmüş kadim bir ağaç gördü. Bu ağaç, Yusuf'a beklemeyi sevmeyen bir çocukken, sabrın gücünü ve her duanın bir karşılığı olduğunu öğretecekti.

Yusuf, bahçedeki küçük nar fidanının etrafında dolanıp duruyordu. “Dede, neden büyümüyor? Her gün suluyorum, dua ediyorum ama hiç değişmiyor!” diye sızlandı.
Dedesi, torununu sevgiyle süzerek, “Yusuf,” dedi, “Allah, her şeyi bir ölçüyle ve bir vakitle yaratmıştır. Toprağın altında, göremediğimiz bir hazine var. Kökler, şu an o hazineyi topluyor. Sabretmeyi öğrenmelisin.”
Ama Yusuf’un sabrı tükenmek üzereydi. O gece, üzüntüyle uykuya daldı. Rüyasında, kökleri derinlere, göğün yedinci katına uzanan, yaprakları ışık saçan ulu bir ağaç gördü. Ağacın gölgesinde, nur yüzlü bir ihtiyar oturuyordu.
“Merhaba Yusuf,” dedi ihtiyar. “Ben Sabır Ağacı’yım. Seni bekliyordum.” Yusuf, ağacın gövdesine dokundu. Sanki her halkasında yüzlerce yılın hikayesi yazılıydı.
“Sen nasıl bu kadar büyük ve güçlü oldun?” diye sordu hayranlıkla.
“Küçük bir tohumken,” diye anlattı ağaç, “ben de toprağın karanlığında, tek başımaydım. Yağmuru bekledim, sabrettim. Güneşi bekledim, sabrettim. Her sabır, köklerimi biraz daha güçlendirdi. Her şükür, dallarımı biraz daha yukarıya uzattı. Bak, gövdemde bir yara izi görüyor musun? Bir fırtınada bir dalım kırılmıştı. O zaman ‘Neden ben?’ diye isyan etmedim. Sabrettim ve Rabbim, o kırılan yerden iki yeni dal verdi bana. Bazen kaybetmek, daha çok kazanmaktır.”
Yusuf, “Ama benim fidanım hiç büyümüyor,” diye iç çekti.
“Sen sadece toprağın üstünü görüyorsun,” dedi Sabır Ağacı. “O fidan, şu an gözlerinin görmediği bir mucizeyi, Rabb’inin ‘Ol!’ emriyle gerçekleşmeyi bekliyor. Tıpkı Hz. Eyyüb gibi, hastalığa sabretti ve şifa buldu. Tıpkı Hz. Yakub gibi, oğlu Yusuf’a kavuşmak için sabretti ve sonunda gözleri aydınlandı. Senin duan ve sabrın da, o fidan için bir yağmur damlasıdır.”
Yusuf uyandığında, yüreği huzurla doluydu. Artık fidanı her sulayışında, sadece su değil, sabır ve şükür de veriyordu. Aylar geçti. Bir bahar sabahı, fidanın minik, yeşil bir tomurcuğu olduğunu gördü. Sevinci içine sığmıyordu! Koşarak dedesine haber verdi.
Dedesi, torununun omzuna elini koydu. “Gördün mü evlat? Allah, sabredenlerle beraberdir. O’nun takdiri, bizim hayal ettiğimizden daha güzel ve daha zamanında gelir.”
O nar ağacı, yıllar sonra meyve verdiğinde, Yusuf onun en tatlı narlarını komşularına dağıttı. Çünkü biliyordu ki, sabırla beklenen ve şükürle beslenen her nimet, paylaşıldıkça daha da güzelleşirdi.



