Hazret-i Süleyman ve Belkıs

sesli dinlemek icin tiklayin

Hz. Süleyman, babası Davud Peygamber’den sonra hükümdarlık tahtına oturdu. Verdiği hükümlerde adaletten ayrılmayan son derece merhametli ve zeki bir insandı.

Bundan dolayı yüce Allah ona:

Sana her istediğini vereceğim. Dilediğini iste, buyurdu.

Hazret-i Süleyman:

Ya Rabbi beni bağışla, diye dua etti. Bana hiç kimsenin ulaşamayacağı bir saltanat ver. Şüphesiz ki sen bağışta bulunanların en büyüğüsün.

Bunun üzerine yüce Allah rüzgarları, cin ve şeytanları onun emrine verdi.

Rüzgarlar onun istediği tarafa esiyor, onun şeytanları da ona itaat edip emirlerini yerine getiriyorlardı. Bundan başka yüce Allah, Hz. Süleyman’a bütün hayvanların dillerini öğretti. Hayvanların ne istediklerini anlardı.

Hz. Süleyman, Allah’a şükretti. Verilen nimetleri yüce Allah devam ettirsin diye ibadetlerini arttırdı.

Günlerden bir gün Hz. Süleyman, büyük bir orduyla yola çıkmıştı. Kuşlar da onunla beraber uçup kanatlarıyla Süleyman Aleyhisselam’a gölge yapıyorlardı.

Karıncaların vadisine geldiklerinde bir karıncanın:

Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Hazret-i Süleyman’ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin, dediğini duydu. Büyük Peygamber gülümsedi.

Ellerini kaldırıp şöyle dedi:

Ey Rabbim, nimetlerine karşı şükretmekle hoşnut olacağın işleri yapmakta beni başarıya ulaştır. Rahmetinle
beni iyi kullarının arasına koy!

Sonra Hz. Süleyman yolda durup ordusunu teftiş etmeye başladı. Kuşların bulunduğu yeri teftiş ederken, onlar arasında Çavuş kuşunu göremedi:

Çavuş kuşu nerededir, onu göremiyorum. Burada yok mu? diye sordu.

Bilemiyoruz, dediler.

Çavuş kuşu, Hz. Süleyman’dan izin almadan yerini terk edip gittiği için, Hz. Süleyman ona kızıp:

Onu şiddetle cezalandıracağım veya keseceğim, dedi.

Çok geçmeden Çavuş kuşu dönüp geldi. Hz. Süleyman bulunmayışının sebebini sormadan önce hemen söze başlayıp özrünü beyan etti. Soluk soluğa anlattı:

Sizin bilmediğiniz bir şeyi öğrendim. Size Sebe ülkesinden doğru bir haber getirdim. Sebe’lilere bir kadın hükmediyor her şeyi var. Çok zengin melike. Güzel bir tahta sahip olan bu kadının adı Belkıs’dir, Fakat ne yazık ki kendisi ve yönettiği halk, yüce Allah’ı bırakmışlar güneşe tapıyorlar.

Hz. Süleyman:

Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın göreceğiz, dedi.

Hz. Süleyman oturup bir mektup yazmaya başladı. Çavuş kuşu önünde titreyerek duruyordu. Hükümdarın ne yazdığını bilmiyordu.

Hz. Süleyman mektubu bitirince Çavuş kuşuna şöyle dedi:

Şu yazımı, Sebe ülkesine götürüp Belkıs’ın penceresinden içeri at. Bu mektubu okumasından sonra Belkıs’ın ve adamlarının ne yapacaklarına bak. Bunları Öğrendikten sonra hızla geri dönüp bana haber getir.

Çavuş kuşu, Hz. Süleyman’ın mektubunu gagasına alarak uçup gitti.

Belkıs, yatak odasında, yatağı içinde uyuyordu. Çavuş kuşu gelip açık olan pencereden odaya girdi. Mektubu Belkıs’ın üzerine bıraktı. Mektup Belkıs’ın göğsü üzerine düşmüştü. Uykusundan uyanınca, mektubu alıp hayret etti. Yatak odasına hiç kimse giremezdi. Çünkü odanın önünde muhafızlar bekliyorlardı. Bu nasıl bir işti?

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Gizemli Ormanın Sihirli Çiçeği

Mektubu alıp elinde evirip çevirdikten sonra onu açıp okudu. Sonra vezirlerini ve adamlarının ileri gelenlerini toplayıp onlara şöyle dedi;

Ey devlet adamları! Saygı değer vezirler! Süleyman adında bir hükümdardan bana bir mektup geldi. Mektubuna Rahman ye Rahim olan Allah’ın adıyla başlamış. Bu mektubunda güneşe tapmayı bırakmamızı, onun taptığı bir olan Allah’a tapmamızı istiyor.

Belkıs bu sözleri söyleyip biraz sustuktan sonra:

Ey insanlar! Ne yapmamız gerekir bu durumda? Sizler de görüşlerinizi söyleyin.

Vezirler söz alıp şöyle dediler:

Biz kuvvetliyiz, bizim büyük ordumuz var. Eğer bizimle savaşmaya gelirse ona karşı savaşabiliriz. Bununla beraber yine de karar vermeyi size bırakıyoruz.

Belkıs, vezirlerin bu sözünü beğenmemişti:

Hayır, bu iyi bir görüş değil. Çünkü savaş her şeyi bozar. Hükümdarlar bir devlete karşı savaşıp da onları
yenerlerse, her şeyi yakıp yıkarlar, halkını perişan ederler. Yenilirsek mahvoluruz.

Ne yapmamızı emrediyorsunuz? diye sordular.

Cevap verdi:

Ona kıymetli hediyeler göndereceğim ve getireceği haberi bekleyeceğim. Elçimiz geri döndükten sonra yapılması gerekeni o zaman daha iyi düşünebiliriz.

Belkıs, adamlarından birini elçi olarak göndermek için tayin edip:

Seni hediyelerle Süleyman’a göndereceğim, ne yapmak istediğini öğrenip geri dön ve öğrendiğin her şeyi gelip bana bildir.

Belkıs’ın elçisi hediyelerle yola çıkıp Süleyman’a gitti. Bu elçi ile beraber pek çok adamlar da yola çıkmışlardı. Süleyman’ın elçisi olan Çavuş kuşu da, Belkıs’ın sarayında olup bitenleri bildirmek için hemen uçup yola koyuldu.

Süleyman’a gelip:

Belkıs’ın elçisi bir çok hediyelerle sana geliyor, diye haber verdi. Onun şeytanlarından biri olan Çavuş kuşu, Süleyman’ın emirlerine uygun olarak görevini yerine getiriyordu.

Süleyman aleyhisselam, Belkıs’ın elçisine kendi saltanatının büyüklüğünü göstermek istedi. İnsanlar ve cinlere emirler vererek elçinin karşılanacağı yeri süsletti. Mükemmel, muhteşem bir yer hazırlattı.

Hz. Süleyman geçip tahtına oturdu. Çevresine bir çok insan toplanmıştı ve kuşlar onu gölgelendiriyorlardı. Belkıs’ın elçisi gelip de karşılama yerini görünce gözlerine inanamadı. Çünkü elçi hayatında böyle azamet görmemişti. Daha önce kuşların bir insanı gölgelendirdiklerini hiç müşahede etmemişti. Adam, Hz. Süleym an’ın büyüklüğü önünde kendisini çok küçük hissetti. İlerleyip Hz. Süleyman’ın yanına geldi. Hediyeleri takdim etti.

Hazret-i Süleyman:

Ben bu hediyeleri kabul etmeyeceğim, diye söze başladı. Görüyorsunuz ki yüce Allah bana her şeyi vermiştir. Sizin mallarınıza ihtiyacım yoktur. Fakat ben onların güneşe tapmayı bırakmalarını ve Allah’a tapmalarını istiyorum. Seni gönderene geri dönüp söyle ki, karşı gelemeyeceği büyük bir ordu ile geleceğim, onları ülkelerinden çıkaracağım, onları perişan edeceğim.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Köylülere Yardım Masalı

Belkıs’ın elçisi ülkesine geri döndü. Belkıs’ın huzuruna girdi.

Belkıs:

Ne yaptın? Gördüklerini, duyduklarını bir bir anlat, dedi.

Elçi anlattı;

Süleyman hediyelerimizi kabul etmeyip geri çevirdi. Bizim hediyelerimizin onun mülkü yanında hiç bir değeri yoktu. Cinler onun emriyle hareket ediyor, kuşlar onu güneşten koruyor, rüzgarlar istediği yöne esiyor. Onun benzerini hükümdarlar arasında ne gördüm ve ne de işittim. O çok muhteşem bir hükümdardır.

Belkıs sordu:

Peki, ne söyledi sana?

Elçi cevap verdi;

Eğer güneşe tapmayı bırakıp da onun taptığı Allah’a tapmazsak büyük bir ordu ile bize karşı savaşmaya geleceğini söyledi.

Görüşün nedir öyleyse?

Bana göre, bizim, Süleyman’la başa çıkmamız mümkün değildir efendimiz. Savaş, mağlubiyetimiz demektir.

Belkıs uzunca bir süre düşündükten sonra mırıldandı:

Onunla görüşmeye bizzat kendim gideceğim.

Belkıs, Süleyman ile karşılaşmaya gitmek için hazırlıklara başladı, ülkesini terk etmeden önce, tahtını emin bir yere koymayı düşündü. Çünkü tahtının gasp edilmesinden korkuyordu. O, insanların göz diktiği çok kıymetli bir taht idi. Onu bir odaya koyup kapılarını kilitledi. Ve korumaları için bu odanın kapısına silahlı bekçiler koydu.

Belkıs, tahtını emniyet altına alınca, çevresinde emirleri, vezirleri ve devlet adamları olduğu halde yola çıktı. Günlerce yolculuktan sonra Süleyman’ın memleketine yaklaşmıştı. Hz. Süleyman atların ve adamların gürültüsünü işitince, Belkıs ve adamlarının gelmekte olduklarını anladı. Yeryüzünde büyük bir hükümdar olduğunu ispat etmek için olağanüstü bir şey yapmak istedi. Çavuş kuşu, Belkıs’ın tahtından bahsedip onun muhteşem bir taht olduğunu söylemişti.

Hz. Süleyman, insanları ve cinleri toplayarak şöyle dedi:

Belkıs buraya gelmeden önce ülkesinde sakladığı tahtı kim alıp getirebilir?

Cin taifesinden olan ifrit:

Siz yerinizden kalkmadan önce o tahtı size getirmeye gücüm yeter. O tahtın mücevherlerinden hiç biri yolda kaybolmaz. Bu işi bana verin efendimiz dedi.

Allah’a imanı kuvvetli olan bir adam ise bu işi kendisi yapmak isteyip:

Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar geçecek kısa bir sürede tahtı size getirebilirim deyince, Hz. Süleyman ona emir verdi.

Bilgili ve dindar adam:

Ey Allah’ın peygamberi, sağ tarafınıza bakın. Tamam, şimdi önünüze bakabilirsiniz, dedi.

Hz. Süleyman önüne bakınca Belkıs’ın tahtını gördü. Onu; Allah’ın sevgili kullarından olan bu adam, göz açıp kapayacak kadar kısa bir zamanda, çok uzaklarda bulunan Sebe ülkesinden getiri vermişti.

Hazret-i Süleyman tahtı kontrol etti. Gerçekten pek güzel bir tahtı. Som altından yapılmış, üzeri kırmızı yakutlar, pırlantalarla süslenmişti. Süleyman Aleyhisselam adamlarından birinin böyle bir
keramet göstermesi karşısında, bunun Hazret-i Allah’ın bir lütfu olduğunu bilerek tevazu içinde başını eğdi.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Ay'ın Arkadaşı Yıldız

Şüphesiz ki bu, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni deneyen Rabbimin fazlındandır. Elbette şükredenler kendisi için şükretmiş sayılır, nankörlük edenler de bilsin
ki Rabbim bundan müstağnidir, kerimdir.

Bundan sonra Hz. Süleyman, Belkıs’ı sınamak istedi, acaba tahtını tanıyabilecek miydi?

Yanındaki adamlara;

Bu tahtın şeklini biraz değiştirin, bakalım Belkıs onu tanıyabilecek mi? dedi.

Adamlar tahtın bazı yerlerine ilaveler yapıp , bazı şeyleri de ondan çıkardılar.

Sonra billurdan bir köşk yapmalarını ve tahtı o köşke koymalarını emretti. Hemen yapıp tahtı onun içine koydular. Taht sanki suyun üzerine konulmuş gibi görünüyordu.

Belkıs gelip Hz. Süleyman ile buluştu, Süleyman onu karşılayıp köşke doğru götürdü. Sonra tahta işaret edip Senin tahtın böyle mi? diye sordu.

Belkıs hayret ve dehşet içinde bakıyordu. Gerçekten tıpkı kendi tahtına benziyordu bu taht. Fakat tahtını, bir kim ­senin buraya getirebileceğini nasıl kabul edebilirdi? Tahtını son derece emin bir yere koymuş ve başına nöbetçiler dikmişti. Gözlerine inanamıyordu.

Tıpkı o… diye mırıldanıyordu.

Hz. Süleyman:

Evet, dedi. O sizin tahtınızdır. Ülkenizden getirttim. İsterseniz yaklaşın biraz. Daha yakından bakın.

Belkıs tahtın su üzerinde durduğunu sandığından, ıslanmasın diye eteklerini toplamaya başlamıştı.

Hz. Süleyman:

Korkma! O camdan yapılmış bir köşktür, dedi.

Belkıs köşke girip tahta iyice baktı. Onu tanıdı.

Bu gerçekten de benim tahtım, dedi.

Sonra geçip tahtına oturdu. Hz. Süleyman’ın, Allah’ın elçisi olduğunu, kendilerinin şimdiye kadar güneşe tapmakla hata ettiklerini anladı.

Başını göklere kaldırarak:

Ey Rabbim! Doğrusu ben güneşe tapmakla kendime yazık etmişim. Şimdi tövbe ettim ve Süleyman ile beraber alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum, dedi.

Artık Belkıs gerçek bir müslüman olmuştu.

Hz. Süleyman, onun namaz kılması için büyük bir mabed yapılmasını istedi. Cinler işe koyuldular. Onlar Süleyman’ın emirlerine karşı gelemezlerdi. Çünkü kendilerini cezalandırmasından korkarlardı.

Bir gün Hz. Süleyman değneğine dayanmış onları gözetliyordu. Mabed bitmeye yakındı. Cinler ise çok yorulmuşlardı, Dinlenmek istediler. Süleymana baktılar, onu değneğine dayanmış dururken gördüler. Cesaret edip de istirahat isteyemediler. işlerine devam edip bitirdiler.

Tam o sırada Hz. Süleyman yere düştü. Cinler koşup geldiklerinde onu çoktan ölmüş buldular. Anladılar ki Hz. Süleyman çok önceden ölmüştü. Fakat değneğine dayanarak öylece kalmıştı. Eğer ağaç kurtları değneği yememiş olsalardı, hiç kimse onun öldüğünü bilemeyecekti.

Cinlerden biri şöyle dedi:

Eğer biz, görünmeyeni, gizli olan şeyleri bilebilseydik, Hz. Süleyman’ın öldüğünü de bilmemiz gerekirdi.


hipecraft

2011 yılından bügüne dijital dünya'da projeler üretiyor, bir çok markaya yazılım desteği sağlıyorum. İçerik üretmek ve kendini farklı alanlarda da geliştirmek adına masalist üzerinde içerikler üreterek desteklerinizi bekliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu