Bir Dağ Masalı
Bu masal, cesur bir çocuk olan Ahmet'in büyük bir dağın zirvesine ulaşma macerasını anlatıyor. Zorluklar karşısında pes etmeyen Ahmet, bilge bir öğütle geri dönüyor. Dağların büyüleyici dünyasında geçen bu hikaye, çocuklara cesaret ve azim aşılıyor.
Bir varmış, bir yokmuş… Yüksek dağların eteklerinde küçük, sevimli bir köy varmış. Bu köyde, Ahmet adında cesur ve meraklı bir çocuk yaşarmış. Ahmet, her gün dağlara bakar, bulutların arasındaki zirvelere ulaşmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edermiş. Dağlar, ona hem korkutucu hem de büyüleyici gelirmiş. Köydeki yaşlılar, dağın zirvesine kimsenin ulaşamadığını, orada bir sır olduğunu anlatırmış.
Bir gün Ahmet, büyükannesiyle konuşmuş ve demiş ki: “Büyükanne, neden kimse o yüksek dağa çıkmıyor? Orada ne var?” Büyükanne gözlüklerini düzeltip, hafifçe gülümsemiş: “Ahmetciğim, o dağın zirvesine çıkan hiç kimse geri dönmedi. Orası hem çok uzak hem de tehlikeli. Ama efsaneye göre, dağın zirvesinde bir bilge yaşarmış. O bilge, sadece cesur ve kalbi temiz olanlara görünürmüş.”
Ahmet’in merakı daha da artmış. O gece yatağında gözlerini kapatmadan önce tek bir şey düşünmüş: “Ben o dağa çıkmalıyım ve o bilgeyi bulmalıyım.” Sabah olur olmaz hazırlıklarını yapmış, yanına biraz yiyecek almış ve köyün dışındaki dağ yoluna doğru yürümeye başlamış.
Yol, başta kolay görünse de, Ahmet yükseldikçe rüzgar sertleşmiş ve yokuşlar dikleşmiş. Ancak Ahmet kararlıymış, ne olursa olsun zirveye ulaşmaya niyetliymiş. Dağ yolunda ilerlerken karşısına sevimli bir keçi çıkmış. Keçi, Ahmet’in yolunu kesmiş ve sanki bir şey söylemek ister gibi bakmış. Ahmet, keçiye dönüp “Merhaba, küçük dostum! Zirveye gitmeye çalışıyorum, bana yardım eder misin?” demiş.
Keçi, Ahmet’in cesaretini fark etmiş gibi, onun önünde zıplayarak yol göstermeye başlamış. Birlikte zorlu patikalardan geçmişler, dar köprülerden atlamışlar. Ahmet’in ayakları ağrımış ama kalbindeki cesaret her adımda daha da büyümüş.
Sonunda Ahmet, dağın zirvesine ulaştığında etrafı sessiz ve huzur dolu bulmuş. Orada, büyük bir kayalığın üstünde bir bilge oturuyormuş. Bilge, beyaz sakallarıyla göz alıcı bir görüntüye sahipmiş ve Ahmet’i görünce gülümsemiş. “Ahmet, buraya kadar gelmeyi başardın. Cesaretin ve merakın seni buraya getirdi,” demiş.
Ahmet, bilgeye yaklaşıp sormuş: “Bilge efendi, dağda ne olduğunu hep merak ettim. Bana bu dağın sırrını anlatır mısınız?” Bilge, sakin bir sesle cevap vermiş: “Evlat, bu dağın sırrı cesarettir. Dağlar her zaman yüksek ve ulaşılmaz görünür. Ama gerçek cesaret, zorlukların üstesinden gelebilmektir. Kalbinde sevgi ve iyilik olduğu sürece, dağlar ne kadar yüksek olursa olsun, ulaşabilirsin.”
Ahmet, bilgenin sözlerini dikkatle dinlemiş ve anlamış ki dağın sırrı, sadece zirveye ulaşmak değil, zorluklarla karşılaşırken pes etmemekmiş. Bilge, ona bir küçük taş vermiş ve demiş ki: “Bu taşı yanına al, seni daima hatırlatsın. Nerede olursan ol, kalbindeki cesareti kaybetme.”
Ahmet, bilgeye teşekkür etmiş ve aşağıya, köyüne geri dönmüş. Köye vardığında herkes onun cesaretini takdir etmiş, büyükannesi ise ona gururla bakmış. Artık Ahmet, sadece köydeki bir çocuk değil, dağın sırrını çözmüş bir kahramanmış.
Ve böylece, Ahmet o günden sonra dağlara her baktığında içindeki cesareti hatırlamış ve hayatındaki her zorluğa aynı kararlılıkla yaklaşmış.
Bu masal, zorluklarla baş etmenin ve kalpteki cesaretin önemini vurgulayan, dağların büyülü dünyasında geçen bir macerayı anlatıyor. Siz de Ahmet’in macerasını beğendiniz mi? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşmayı unutmayın!