Cesur Küçük Kaplumbağa

Bir zamanlar, yeşil bir ormanın derinliklerinde, bütün hayvanların barış içinde yaşadığı güzel bir göl vardı. Bu gölde farklı hayvanlar bir arada yaşar, her sabah gölün kenarında toplanıp birbirlerine günaydın derlermiş. Ancak, göldeki hayvanlar arasında en yavaş olanı, küçük bir kaplumbağaymış. Herkes ona yardım etmeye çalışırmış, ama kaplumbağa cesaretli ve inatçıymış; kendi işini hep kendi yapmak istermiş.

Bir gün, ormanın içinden gelen kötü haberle bütün hayvanlar korkmuş. Ormanın kralı olan Aslan, ağır bir hastalığa yakalanmış. Tek çare, uzaklardaki büyülü bir dağın tepesinde bulunan “Şifa Çiçeği”ymiş. Ancak bu çiçeği almak o kadar kolay değilmiş; dağa tırmanmak cesaret ve sabır gerektiriyormuş.

Herkes kim gidecek diye düşünürken, küçük kaplumbağa öne çıkmış: “Ben gideceğim!” demiş. Diğer hayvanlar ona gülerek, “Sen çok yavaşsın, bu işi başaramazsın,” demişler. Ama küçük kaplumbağa kararlıymış, “Yavaş olabilirim, ama sabırlıyım ve azimliyim,” diye cevap vermiş.

Kaplumbağa, yolculuğa başlamış. Günlerce yavaş yavaş ilerlemiş, ama hiç pes etmemiş. Karşısına çıkan zorlu nehirleri geçmek, dikenli çalıların arasından geçmek onu durduramamış. Küçük kaplumbağa, her adımda ormandaki hayvanları düşünerek ilerlemeye devam etmiş.

Sonunda, dağın tepesine ulaştığında Şifa Çiçeği’ni bulmuş. Çiçek, parlak yapraklarıyla adeta bir ışık saçıyormuş. Kaplumbağa, çiçeği nazikçe alarak geri dönmeye başlamış. Geri döndüğünde, tüm orman halkı onu büyük bir coşkuyla karşılamış. Aslan, Şifa Çiçeği sayesinde iyileşmiş ve tüm hayvanlar küçük kaplumbağaya teşekkür etmiş.

O gün, ormanın en yavaş hayvanı olan kaplumbağa, cesareti ve sabrı sayesinde kahraman olmuş. Artık herkes, küçük kaplumbağanın yavaş olmasının bir engel olmadığını, azim ve sabırla her şeyin başarılabileceğini anlamış.