Geçmişe Mektup Masalı
Geçmişe Mektup Masalı
Sevgili günlük, Bugün annemle babam ayrılalı tam bir yıl oldu. Kendime söz vermiştim. Bir yıl sonra bu konuyla ilgili hissettiklerimi uzun uzun yazacaktım. İşte sözümü tutuyorum.
Hatırlıyorum… Muhteşem bir nisan sabahıydı. Bahar gelince çok mutlu olurum biliyorsun. Evimizin kapısında açan hanımellerinin kokusuna bayılırım. Okuldan eve geldiğimi, yuvama girdiğimi hissettiren ilk şey hanımelinin kokusuydu.
O nisan sabahı annemle babam bana boşanacaklarını, artık aynı evde üçümüzün yaşayamayacağını söylediklerinde resmen dünya başıma yıkılmıştı. Göğsüm sıkıştı. Gözlerimden hiç durmadan yaşlar akıyordu. Üzgündüm ama daha çok kızgındım sanki. Aslında tam olarak neye kızgın olduğumu da bilmiyordum. Zaten annemle babam tartışıp dururlardı. Evimizde kahkahalar dolaşmazdı son zamanlarda ama iyiydik işte…
O gün annemle babam üzgün görünüyorlardı. Babam ayrı eve çıkacağını söylediğinde ona sımsıkı sarılmak istedim; yapamadım. Kırgındım çünkü. Beni üzdüklerini anlamalarını istedim belki de. Çok sonra anladım annemin de babamın da her koşulda beni çok sevdiklerini…
Babam valizleri alıp gittiğinde hanımeli kokusunu da artık sevmez olmuştum. Eve her girdiğimde annemle babamın boşandığını hatırlıyordum.
Arkadaşlarımla daha çok vakit geçiriyor, annem ve babamla nerdeyse hiç konuşmuyordum. Sonra arkadaşım Zeynep’in de annesiyle babasının boşandığını öğrendim. Zeynep çok mutlu, neşeli bir kızdı. Her daim etrafına neşe saçardı. Ona “Annenle baban ayrıyken nasıl mutlu olabiliyorsun?“diye sorduğumda bana gülmüştü. “Onların ayrılması demek, sen de annenle babandan ayrıldın demek değil ki.“demişti. Günlerce bu cümleyi düşündüm.
Aslında anne ve babamla konuşmak istiyor ama konuşursam sürekli ağlamaktan tek bir kelime bile
edememekten korkuyordum. İçime kapanmıştım belki de. Az yiyor, az konuşuyor, ortalıkta az görünüyordum. Kimsenin beni anlamayacağını düşünüyordum içten içe.
Annemle haftanın beş günü birlikteydik. Cuma akşamı babam beni almaya tam da kapının oradaki hanımelinin önüne geliyordu. Hanımeli de çiçeklerini soldurmuştu artık. Belki hanımelinin de annesiyle babası boşanmıştır, diye düşünüyordum içimden.
Hafta sonu babamla geziyor, kitap okuyor, bisiklete biniyorduk… Çok eğleniyordum aslında.
Ama babama belli etmek de istemiyordum eğlendiğimi. Bizi niye bırakıp gitmişti sanki….
Bir an dayanamayıp sordum:
Baba annemle niye boşandınız? Beni niye bıraktın?
İşte o zaman babam donup kaldı. Ağlamamak için kendini çok zor tutuyordu.
Yavrum, canım yavrum. Ne demek seni bırakmak? Asla bırakmadım seni… Dünyam’sın benim. Ne zaman ihtiyacın olursa bil ki yanındayım yavrum. Hayatta her şey istediğimiz gibi olmayabiliyor. Ama bil ki annen ve ben seni çok seviyoruz.
Babam bunları söylerken bana sımsıkı sarıldı. Ona bu soruyu sorduğum için önce kendimi kötü hissetmiştim. Ama babamla içimden geçenleri paylaşmak yaşadıklarımı anlamamı sağlamıştı.
Babama bakıp “Seni seviyorum babacığım.“ dedim. Sevdiklerimize “Seni seviyorum.“ demenin bu kadar iyi hissettireceğini tahmin etmezdim.
Babam pazar günleri beni eve bıraktıkça evde beni bekleyen annemin, mutluluğum için ne kadar
çabaladığını fark etmeye başladım. Büyüdükçe daha iyi anlıyordum belki her şeyi. Arkadaşım Zeynep’le konuştukça da annesiyle babası ayrılan ilk çocuğun ben olmadığını ve bunun dünyanın sonu olmadığını iyice anladım. Annemle evimizde çok mutluydum. Keyifli vakit geçirebiliyor, eskisine göre daha çok sohbet
ediyorduk. Annemle babam birlikteyken yani henüz boşanmamışlarken onlarla bu kadar çok vakit geçiremiyordum.
Annem de eskisine göre daha mutluydu. Hatta geçen hafta bana kek yapmayı bile öğretti. Un poşeti elimden kaçınca kek de biraz sert oldu ama önemli değildi. Önemli olan, her yerimiz un da olsa annemle keyifli kahkahalar atmaya devam edebilmekti. (Kek sert olunca süte batırıp yedik. İnsan mutlu olunca
taş gibi keki bile keyifle yiyebilirmiş, bunu da öğrendim.)
Zaman geçtikçe annem ve babam aynı anda yanımda olmasalar da onların sevgisinin beni güvende
hissettirdiğini anlamaya başladım. Sevmek, sevilmek, güven duymak için aynı anda aynı yerde olmamıza gerek yokmuş… Mesafeler güzel duygular hissetmemize engel değilmiş.
Aradan sadece bir yıl geçti. Bir yıl önceki ben şimdi karşımda olsa ona “üzülme“ diyemezdim belki; ama “her şeyin daha iyi olacağını“ kesinlikle söylerdim. Annem ve babam iyi ki hayatımdalar. İkisini de çok seviyorum. Bu cuma babam beni almaya geldiğinde kapının oradaki hanımelinin yine mis gibi koktuğunu fark ettim. Bahar gelmişti işte yine. Bahar hep gelir zaten…
İşte böyle sevgili günlük. Şimdilik bu kadar yazabiliyorum. Az sonra babam beni almaya gelecek. Birlikte sinemaya gideceğiz… Babama bir de sürprizim var. Hanımelinden minik bir dal koparıp kuruttum ve kitap ayracı yaptım. Babama hediye etmek için sabırsızlanıyorum…