Keloğlan ve Bilge Gölün Sırrı
Cesaretin ve saf kalbin zaferini anlatan bu hikâyede, Keloğlan köyünü kurtarmak için Bilge Göl’ün sırrını çözmeye çalışıyor. Gölün kurumasıyla başlayan bu macera, dostluk ve bilgelikle sona eriyor. Keloğlan’ın bilmece dolu yolculuğuna eşlik edin ve bu keyifli masalı keşfedin!
Bir zamanlar, yemyeşil ovalarla çevrili küçük bir köyde Keloğlan yaşardı. Onun güler yüzü ve saf kalbi herkes tarafından bilinir, köylüler ona sık sık “Sen hem tembel hem de şanslısın, Keloğlan!” derlerdi. Ama bu kez, Keloğlan’ın şansı değil, cesareti sınanacaktı.
Köyün hemen dışında, derin mavi sularıyla ünlü bir göl vardı. Bu göle herkes “Bilge Göl” derdi. Efsaneye göre göl, insanlara dileklerini gerçekleştiren bir sihir saklıyordu. Ancak uzun süredir gölün suyu çekiliyor ve köylüler bu durumdan endişe ediyordu. Gölde balık kalmamış, köyde kuraklık başlamıştı. Köyün yaşlısı Dede Sultan, “Birinin gölün sırrını öğrenip köyümüzü kurtarması gerek,” dedi.
Keloğlan hemen atıldı: “Ben giderim, Dede Sultan. Gölün sırrını bulup dönerim!” Köylüler önce gülüştü. “Tembel Keloğlan ne yapabilir ki?” dediler. Ama Dede Sultan, Keloğlan’ın cesaretine güvendi ve ona, “Unutma evlat, bilgelik saf kalpte gizlidir,” diyerek uğurladı.
Keloğlan, annesinin hazırladığı bohçasını sırtına atıp yola koyuldu. Yanında sadık arkadaşı kara keçisi Karaçık vardı. Göl yolunda, eski bir taş köprünün altından geçerken bir ses duydu: “Ey yolcu, nereye böyle aceleyle gidiyorsun?” Keloğlan durup sesin sahibini aradı ve köprünün altında minik bir cüceyle karşılaştı.
Cüce, “Bilge Göl’e mi gidiyorsun? Orası tehlikelerle doludur,” dedi. Keloğlan gülümsedi ve “Ben Keloğlan’ım! Tehlike beni korkutmaz. Göle gideceğim ve köyümüzü kurtaracağım,” diye cevap verdi. Cüce, cesaretine hayran kaldı ve ona parlayan bir taş verdi. “Bu taş, yolunu aydınlatacak. Ama unutma, her ışık doğru yolu göstermez,” dedi.
Keloğlan taşla birlikte yoluna devam etti. Gölün kenarına vardığında, suyun tamamen çekildiğini ve gölün dibinde karanlık bir mağara olduğunu fark etti. Cesaretle mağaraya girdi ve mağaranın ortasında dev bir yılan gördü. Yılan, “Kim benim sırrımı öğrenmeye cüret ediyor?” diye tısladı.
Keloğlan sakin bir şekilde, “Ben sadece köyümü kurtarmak istiyorum,” dedi. Yılan, “O halde bir bilmeceyi çözmelisin,” dedi ve sordu:
“Ne akar da asla durmaz? Ne içeriz ama tadını hiç bilmeyiz?”
Keloğlan düşündü, taşla mağarayı aydınlattı ve suyun çekildiği yerdeki kuru zemini gördü. Gülümseyerek cevap verdi: “Bu sudur! Su akar ama asla durmaz. İçeriz ama tadını bilmeyiz.”
Yılan, doğru cevabı duyunca şaşırdı ve “Saf bir kalbe sahip olduğunu kanıtladın,” dedi. Ardından kuyruğuyla mağaranın ortasındaki bir taşı yerinden oynattı. Taşın altından gümüş bir şelale fışkırdı ve göl yeniden dolmaya başladı.
Keloğlan köyüne döndüğünde, gölün yeniden canlandığını gören köylüler ona teşekkür etti. “Biz seni tembel sanırdık, ama sen cesaretinle bizi kurtardın!” dediler. Keloğlan, “Bilgelik bazen en beklenmedik yerlerde saklanır,” diyerek kahkahalarla güldü.