Renklerin Bekçisi ile Solan Resimler

Küçük ressam Kaya, büyükbabasının ona bıraktığı sihirli bir paletle, dünyadaki tüm renkleri gerçek hayata çizebiliyordu. Fakat bir sabah uyandığında, en sevdiği mavi gökyüzünün solmuş, yemyeşil ağaçların griye dönmüş olduğunu gördü. Birisi renkleri çalıyordu! Kaya, renk hırsızının peşine düşmek zorunda kaldı, ama onu bekleyen sürpriz, hiç ummadığı biri çıkacaktı.

Kaya, renkleri duyabilen bir çocuktu. Kırmızının coşkulu bir çığlık, mavinin huzurlu bir ninni, yeşilin ise heyecanlı bir fısıltı olduğunu söylerdi. Büyükbabası, ona ölmeden önce, üzerinde tüm renklerin canlı canlı durduğu tuhaf bir palet vermişti. “Bu paletle,” demişti, “sadece resim yapmazsın. Dünyaya renk verirsin.”

Kaya, paleti her kullandığında inanılmaz şeyler oluyordu. Fırçasını mora batırıp salladığında, akşam bulutları daha canlı bir mora bürünüyordu. Sarıyı bir çiçeğin üzerine sürdüğünde, tüm bahçe ışıl ışıl parlıyordu. O, dünyanın görünmez renk bekçisiydi.

Ta ki o korkunç pazartesi sabahına kadar. Kaya, perdeleri açtı ve donup kaldı. Gökyüzü kirli bir gridi, ağaçların yaprakları kahverengi ve solgundu. Çiçekler renksiz, insanların yüzleri ise cansız bir toprak rengindeydi. Dünya, bir siyah-beyaz fotoğrafa dönmüştü. Korkuyla paletine baktı, renkler de soluk, neredeyse şeffaflardı. Büyükbabasının uyarısını hatırladı: “Renkler, onlara inanılmazsa ve beslenmezlerse kaybolur.”

Hemen harekete geçti. Sırtına paletini, cebine de birkaç fırça alıp, rengarenk bir dedektif gibi yollara düştü. İlk ipucunu, şehrin kenarındaki büyük, kasvetli bir binanın önünde buldu. Binanın tek bir penceresinden, diğer her yerden daha canlı, ışıltılı bir turuncu ışık sızıyordu. İçeri girdiğinde gördüğü manzara onu hem şaşırttı hem de üzdü.

Odada, etrafı devasa, boş tüplerle çevrili, üzgün görünümlü yaşlı bir adam vardı. Adam, Kaya’nın paletindeki soluk renkleri büyük bir vakum makinesiyle emiyor ve onları, duvarda asılı siyah-beyaz bir dünya haritasına enjekte ediyordu. Bu, Şehir Mimarı Bay Volkan’dı! “Neden?” diye sordu Kaya, sesi titreyerek.

Bay Volkan, yorgun gözlerle ona baktı. “Dünya çok karışık, Kaya. Çok gürültülü. Her renk bir duygu, bir anlam taşıyor. Ben de herkesin aynı gri tonlarda, sakin ve düzenli bir dünyada yaşayabileceğini düşündüm. Yanlış mı yaptım?”

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Karga ile Tilki

Kaya öfkeden çok, bir acıma hissetti. “Ama Bay Volkan,” dedi yumuşakça, “gri de bir renk değil ki. O, tüm renklerin yokluğu. Siz sadece renkleri çalmıyorsunuz, insanların sevinçlerini, hüzünlerini, umutlarını da çalıyorsunuz.” Fırçasını palete dokundurdu, neredeyse sönmek üzere olan kırmızıyı aldı ve Bay Volkan’ın solgun yanağına hafifçe sürdü. “Bakın,” dedi, “bu, sıcak bir çikolata içerken hissettiğiniz mutluluk.”

Bay Volkan’ın yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi. Kaya, bu sefer maviyi alıp odanın duvarına geniş bir dokunuş yaptı. “Bu da, en sevdiğiniz şarkıyı dinlerken içinize dolan huzur.”

Yavaş yavaş, odaya renkler, ve renklerle birlikte duygular geri döndü. Bay Volkan’ın gözleri doldu. Yanlışını anlamıştı. Birlikte, vakum makinesini tersine çevirdiler ve tüm renkleri özgür bıraktılar. Renkler, pencereden dışarı fırlayarak gökyüzüne, ağaçlara, çiçeklere, insanların yüzlerine geri döndü.

O günden sonra, Bay Volkan şehrin en renkli binalarını tasarladı. Kaya ise, büyükbabasının paletini kullanarak, insanlara renklerin sadece bir görüntü olmadığını, her birinin bir duygu, bir anı, hayatın bir parçası olduğunu öğretmeye devam etti. Çünkü biliyordu ki, renkler asla çalınmamalıydı; sadece paylaşılmalı ve sevilmeliydi.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu