Bulut Çobanı ile Yıldız Koyunları
Luna, geceleri penceresinden gökyüzünü izlemeyi en çok seven kızdı. Bir gece, bir bulutun üzerinde uyuyakaldı ve kendini gökyüzünde, parlayan yıldız koyunlarını gütmeye çalışan tuhaf bir çocukla tanışırken buldu. İşi hiç de kolay değildi; çünkü yıldız koyunları sürekli dağılıyor, Samanyolu'nda kayboluyor ve hatta yerlerinde bile durmuyorlardı!

Luna, şehrin ışıklarının gökyüzündeki yıldızları perdelediği bir yerde yaşıyordu. Ama o, inatla her gece penceresinden göğe bakardı. Hayalinde, bulutların üzerinde yürür, yıldızlarla konuşurdu. Bir yaz gecesi, penceresinin önünde uyuyakaldı ve rüyasında kendini pamuktan bir bulutun üzerinde, gökyüzünün derinliklerinde buldu. Karşısında, elinde ışıktan bir değnek tutan, üzgün görünümlü bir çocuk vardı. Adı Orion’du ve görevi, gökyüzündeki yıldız koyunlarını bir arada tutmaktı.
“Anlayamıyorum,” diye sızlandı Orion. “Geçen haftaya kadar uslu uslu duruyorlardı. Ama şimdi, bak!” Işıktan değneğiyle gösterdiği yerde, parıltılı, minik kuzular her yana saçılıyor, birbirlerinin üzerinden atlıyor, bazıları dünyaya doğru kayan yıldız olup kaybolmak için sıraya giriyordu. “Büyükayı’nın kuyruğundaki biri sürekli kaçıyor, Kuzey Yıldızı’nın etrafında dönenler başımı döndürüyor!”
Luna, büyülenmişti. “Belem de onlarla oynamak istiyorum,” diye fısıldadı. Orion, biraz tereddütle değneği ona uzattı. Luna, değneği eline alır almaz, yıldız koyunları ona doğru koşmaya, etrafında dönmeye başladı. Orion’un aksine, Luna onları zorla bir arada tutmaya çalışmıyordu. Onun yerine, bir şarkı mırıldanmaya başladı; yumuşacık, eski bir ninni. Yıldız koyunları, yavaşlayıp onu dinledi. Sonra, Luna, ışıktan değneği bir orkestra şefi gibi kullanarak, onları yönlendirdi. Hızlı koşanları daha geniş bir alana yönlendirdi, yorgun görünenleri daha yavaş, sakin bir halkaya aldı. Bir kuzunun, dünyaya düşmek üzere kenara süzülmesini izledi. Ona doğru koşmak yerine, değneğiyle yumuşak bir eğri çizdi ve diğer koyunları onun etrafında döndürderek, minik kuzuyu yavaşça sürünün içine geri çekti.
Orion, hayretle izliyordu. “Sen… onlarla dans ediyorsun!” diye bağırdı. “Ben hep onları bir sürü gibi gütmeye çalışıyordum. Ama sen, onların bir bale olduğunu anladın.”
Luna gülümsedi. “Her birinin kendi dansı var. Sadece müziğini bulmalısın.”
Birlikte çalıştılar. Orion, takımyıldızların düzenini ve yörüngelerini biliyordu. Luna ise her bir yıldız koyununun ritmini ve ışığının titreşimini hissedebiliyordu. Orion rehberdi, Luna ise müzisyen. Birlikte, gökyüzünü en muhteşem gösteriye dönüştürdüler. Kuyruklu yıldızlar, sürünün en hızlı, en çılgın dansçıları oldu. Samanyolu, parlayan koyunlar için yumuşak bir dere yatağına dönüştü. Büyükayı ve Küçükayı, birbirlerinin etrafında dönen iki uyumlu dansçı oldu.
Şafak sökmeden hemen önce, işleri bitmişti. Yıldız koyunları, en parlak ve en düzenli halleriyle gökyüzündeki yerlerini almıştı. Orion, Luna’ya büyük bir minnettarlıkla baktı. “Artık yalnız değilim,” dedi. “Ve artık işimin sırrını biliyorum. Zorla değil, sevgiyle.”
Luna, ertesi sabah kendi yatağında uyandı. Penceresinden dışarı baktı. Gökyüzü, güneşin altın rengiyle aydınlanıyordu ama o, gecenin siyah örtüsünün ardında, dans eden parlak koyun sürüsünü ve yeni bir arkadaşı olduğunu biliyordu. O geceden sonra, gökyüzü ona asla eskisi gibi görünmedi. Çünkü orada, bir Bulut Çobanı’nın, en güzel yıldız balesini sahnelemek için onun şarkısını beklediğini biliyordu.



