Keloğlan’ın Bilgelik ve Cesaret Yolculuğu
''Keloğlan'ın Bilgelik ve Cesaret Yolculuğu'' Bir zamanlar fakir olan Keloğlan, annesi için daha iyi bir yaşam arzusuyla maceralı bir yolculuğa çıkar. Ormanda bir kurbağa tarafından sihirli bir değnek verilir ve bu değnekle bir prensesi iyileştirir. Prensesin iyileşmesiyle saray tarafından zenginlik teklif edilir, ancak Keloğlan sadece annesi için yeterli olanı kabul eder ve köyüne geri döner. Köyünde bilge bir kişi olarak, çocuklara iyilik ve cesaretin gerçek hazineler olduğunu öğretir.
Keloğlan’ın Bilgelik ve Cesaret Yolculuğu
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; uzak bir köyde Keloğlan yaşarmış. Keloğlan’ın annesiyle yaşadığı küçük bir evleri varmış, ama ne yazık ki çok fakirlermiş. Her gün bir ekmek bulup, bir de su içebilirlerse ne mutlu onlara.
Bir gün Keloğlan, annesine daha iyi bir yaşam sunmak için büyük bir maceraya atılmaya karar vermiş. Yola çıkmadan önce annesi ona bir torba dolusu yiyecek ve birkaç parça altın vermiş. Keloğlan, yolculuğuna başlamış ve uzun bir yolculuktan sonra büyük bir ormana varmış.
Ormanda ilerlerken birden önüne bir yol ayrımı çıkmış. Bir yanda karanlık ve ürkütücü bir yol, diğer yanda güneşli ve açık bir yol varmış. Keloğlan, güneşli yoldan gitmeye karar vermiş ve yürümeye başlamış. Bir süre sonra küçük bir göletin yanına varmış, göletin kenarında bir kurbağa oturuyormuş. Kurbağa, Keloğlan’a yaklaşmış ve ondan bir dilek hakkı olduğunu söylemiş. Keloğlan, annesine zenginlik ve sağlık dilediğinde kurbağa ona sihirli bir değnek vermiş ve bu değnekle istediği her şeyi yapabileceğini söylemiş.
Keloğlan, sihirli değneği alıp yoluna devam etmiş. Günler süren yolculuktan sonra büyük ve görkemli bir saraya varmış. Sarayın bahçesinde çalışan yaşlı bir bahçıvanla karşılaşmış. Bahçıvan, Keloğlan’a sarayın sırlarını anlatmış; sarayda yaşayan prensesin büyülü bir hastalığa yakalandığını ve onu iyileştirebilecek tek kişinin cesur bir yüreğe ve sihirli bir değneğe sahip olan biri olduğunu söylemiş.
Keloğlan, hiç düşünmeden saraya girmiş ve prensesi görmek için izin istemiş. Sarayın muhafızları onu prensese götürmüşler. Prensesi gördüğünde, ona değneğiyle dokunmuş ve sihirli sözler söylemiş. Bir anda prensesin yüzüne renk gelmiş, hastalığından eser kalmamış. Prenses ve saray halkı, Keloğlan’ın yaptığı bu büyük iyilik karşısında çok mutlu olmuşlar ve ona minnettar kalmışlar.
Prensesin babası, Keloğlan’a kızını ve yarısını miras olarak vermeyi teklif etmiş. Ama Keloğlan, sadece annesi için yeterli zenginlik ve sağlık istemiş. Kral, Keloğlan’ın bu mütevazı tavrından çok etkilenmiş ve ona köyüne dönmesi için bol miktarda altın vermiş. Keloğlan, altınlarla birlikte köyüne dönmüş ve annesiyle birlikte uzun yıllar mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmüş.
Ve Keloğlan’ın macerası burada sona ermiş. Onlar mutlu mesut yaşarken, biz de hikayemizi burada bitiririz. Anlatmaya başladığımız gibi bitirelim; bir varmış, bir yokmuş.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; uzak bir köyde Keloğlan yaşarmış. Keloğlan’ın annesiyle yaşadığı küçük bir evleri varmış, ama ne yazık ki çok fakirlermiş. Her gün bir ekmek bulup, bir de su içebilirlerse ne mutlu onlara.
Bir gün Keloğlan, annesine daha iyi bir yaşam sunmak için büyük bir maceraya atılmaya karar vermiş. Yola çıkmadan önce annesi ona bir torba dolusu yiyecek ve birkaç parça altın vermiş. Keloğlan, yolculuğuna başlamış ve uzun bir yolculuktan sonra büyük bir ormana varmış.
Ormanda ilerlerken birden önüne bir yol ayrımı çıkmış. Bir yanda karanlık ve ürkütücü bir yol, diğer yanda güneşli ve açık bir yol varmış. Keloğlan, güneşli yoldan gitmeye karar vermiş ve yürümeye başlamış. Bir süre sonra küçük bir göletin yanına varmış, göletin kenarında bir kurbağa oturuyormuş. Kurbağa, Keloğlan’a yaklaşmış ve ondan bir dilek hakkı olduğunu söylemiş. Keloğlan, annesine zenginlik ve sağlık dilediğinde kurbağa ona sihirli bir değnek vermiş ve bu değnekle istediği her şeyi yapabileceğini söylemiş.
Keloğlan, sihirli değneği alıp yoluna devam etmiş. Günler süren yolculuktan sonra büyük ve görkemli bir saraya varmış. Sarayın bahçesinde çalışan yaşlı bir bahçıvanla karşılaşmış. Bahçıvan, Keloğlan’a sarayın sırlarını anlatmış; sarayda yaşayan prensesin büyülü bir hastalığa yakalandığını ve onu iyileştirebilecek tek kişinin cesur bir yüreğe ve sihirli bir değneğe sahip olan biri olduğunu söylemiş.
Keloğlan, hiç düşünmeden saraya girmiş ve prensesi görmek için izin istemiş. Sarayın muhafızları onu prensese götürmüşler. Prensesi gördüğünde, ona değneğiyle dokunmuş ve sihirli sözler söylemiş. Bir anda prensesin yüzüne renk gelmiş, hastalığından eser kalmamış. Prenses ve saray halkı, Keloğlan’ın yaptığı bu büyük iyilik karşısında çok mutlu olmuşlar ve ona minnettar kalmışlar.
Prensesin babası, Keloğlan’a kızını ve yarısını miras olarak vermeyi teklif etmiş. Ama Keloğlan, sadece annesi için yeterli zenginlik ve sağlık istemiş. Kral, Keloğlan’ın bu mütevazı tavrından çok etkilenmiş ve ona köyüne dönmesi için bol miktarda altın vermiş. Keloğlan, altınlarla birlikte köyüne dönmüş ve annesiyle birlikte uzun yıllar mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmüş.
Keloğlan ve annesi, köylerine döndüklerinde, Keloğlan’ın getirdiği altınlar sayesinde köylerine birçok iyilik yapmışlar. Eski ve yıkık evlerini tamir etmişler, köyün çocukları için bir okul ve bir kütüphane açmışlar. Her gün köy meydanında çocuklara masallar anlatır, büyüklerle sohbet eder olmuşlar. Keloğlan, köyün bilge adamı gibi, herkese akıl danışılan biri haline gelmiş.
Bir gün, köylerine çok uzak diyarlardan bir tüccar gelmiş. Tüccar, Keloğlan’a nadir bulunan bir harita vermiş. Bu harita, efsanelere göre kayıp bir hazineye giden yolu gösteriyormuş. Tüccar, Keloğlan’ı bu hazineyi bulmaya davet etmiş. Ancak Keloğlan, köyündeki huzurlu yaşamı bırakmak istememiş. Bunun üzerine, tüccar Keloğlan’a haritanın sırrını açıklamış: Hazine aslında maddi bir değer taşımıyormuş; gerçek hazine, insanın kendi içindeki iyilik ve cesaretmiş. Bu sözler üzerine Keloğlan, haritayı köy meydanına asmış ve herkese gerçek hazinenin kendi içlerinde olduğunu öğretmiş.
Yıllar geçmiş, Keloğlan artık yaşlanmış ama köyde sevgi ve saygı gören biri olmuş. Annesi de onun yanında mutlu ve sağlıklı bir ömür sürmüş. Keloğlan, köyün çocuklarına yaşadığı maceraları anlatarak onlara hayal kurmayı ve iyi olmayı öğretmiş.
Ve böylece Keloğlan’ın hikayesi, köyün çocuklarının gözlerindeki parıltıyla ve onların gelecekte anlatacakları yeni masallarla devam edecekmiş.
Ve Keloğlan’ın macerası burada sona ermiş. Onlar mutlu mesut yaşarken, biz de hikayemizi burada bitiririz. Anlatmaya başladığımız gibi bitirelim; bir varmış, bir yokmuş.
Evet çocuklar bu masalımızda burada bitti. Sizde Keloğlan Masalları kategorisinde masallar yazarak tarafımıza gönderebilirsiniz. Gönderdiğiniz masallar sayesinde binlerce çocuk masal okuyarak uyuyacak. Masal göndermek için aşağıda ki resme tıklayabilirsiniz. Gönderdiğiniz masallar sayesinde her ay tema vakfına fidan bağışında bulunuyoruz. Sizin adınıza yaptığımız bu bağışlar sayesinde çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakacağız.