Deniz Kızının Mektubu
Bir deniz kasabasında yaşayan Ege, bir sabah sahilde cam bir şişe bulur. İçinden bir deniz kızının yazdığı mektup çıkar. O mektup, Ege’ye denizlerin neden sessiz ağladığını anlatır. Küçük çocuk, o gün denizi dinlemeyi ve onu korumayı öğrenir.

Sabahın erken saatlerinde dalgalar sahili usulca okşuyordu. Gökyüzü turuncudan maviye dönerken, küçük Ege elinde kovasıyla kumlarda deniz kabuğu topluyordu. Deniz onun en iyi dostuydu.
“Bugün bana hangi hikâyeyi anlatacaksın acaba?” diye fısıldadı denize.
Tam o sırada, kıyıya vuran bir cam şişe dikkatini çekti. İçinde bir kâğıt parçası vardı. Ege kapağı açtı, dikkatle kâğıdı çıkardı. Mavi mürekkeple yazılmıştı:
“Sevgili insan çocuğu,
Benim adım Lirya. Ben bir deniz kızıyım. Eskiden deniz şarkı söylerdi, ama artık sesi kısıldı. Çünkü insanlar onun nefesini kirletti. Eğer yardım etmezseniz, bir gün deniz tamamen susacak.”
Ege’nin kalbi sıkıştı. “Deniz konuşabiliyor muydu gerçekten?” diye mırıldandı.
O gün denizin kenarında uzun süre oturdu. Dalgaların arasında bir şey fark etti: plastik şişeler, ağ parçaları, yosuna dolanmış iplikler… Denizin boğulduğunu gördü.
Akşam eve döndüğünde annesine anlattı ama annesi sadece gülümsedi. “Ne güzel hayal gücün var, Ege.”
Ama Ege emin gibiydi. Ertesi sabah erkenden kalktı, eline bir çöp torbası aldı. Sahile gitti, bulduğu her şeyi toplamaya başladı.
Bir hafta boyunca her gün yaptı bunu. Başta kimse ilgilenmedi ama sonra arkadaşları merak etti. “Neden her sabah sahile gidiyorsun?”
Ege mektubu gösterdi.
“Bir deniz kızı bana yazdı. Deniz artık ağlamasın diye yardım ediyorum.”
Önce gülüp geçtiler. Ama bir sabah, Ege’nin topladığı çöplerle dolu torbaların yanında bir deniz kabuğu buldular. Üzerinde minik harflerle bir şey yazıyordu:
“Teşekkür ederim, Ege.”
O günden sonra kasabanın çocukları da sahile geldi. Her sabah denizi temizlediler, kabukları dinlediler. Kimi zaman bir fısıltı duyduklarını söylediler: “Rüzgâr değil bu, denizin sesi.”
Haftalar geçtikçe sahil yeniden parladı. Balıkçılar daha fazla balık tutmaya, martılar geri dönmeye başladı. Ege bir sabah kıyıya oturdu, denize baktı.
“Lirya, hâlâ orada mısın?” dedi.
Bir dalga geldi, ayaklarını ıslattı. Köpüklerin arasında bir parıltı gördü.
Küçük bir deniz kabuğunun içindeydi — ikinci bir mektup:
“Artık deniz yeniden şarkı söylüyor. Çünkü bir çocuk kalbini ona verdi.”
Ege kabuğu kalbine bastı. “Ben de sana söz veriyorum, seni hep dinleyeceğim.”
O günden sonra kasabada yeni bir gelenek başladı. Her çocuk yaz tatilinde sahile gelir, “Deniz Kızına Mektup” yazardı.
Ve deniz, her sabah dalgalarıyla bu mektupları okur, köpük köpük gülümserdi.
Kasabalılar hâlâ der ki:
“Deniz, en çok onu dinleyen çocuklara konuşur.”



