Renkli Düşler Şehri
Bir şehir vardı, herkesin hayalleri aynı renkteydi: gri. Çünkü çocuklar hayal kurmayı unutmuş, büyükler gökyüzüne bakmaz olmuştu. Ta ki küçük bir kız, düşlerinde gördüğü renkleri sokaklara çizmeye başlayana kadar… İşte o gün şehir yeniden nefes aldı.

Bir zamanlar, gökdelenleri gökyüzüne değen ama renkleri unutulmuş bir şehir vardı.
Evler griydi, arabalar griydi, hatta insanların kıyafetleri bile…
Sanki gökyüzü bu şehri boyamayı unutmuştu.
Bu şehrin en sessiz sokağında yaşayan küçük bir kız vardı: Lina.
Lina resim yapmayı severdi ama şehirde renk bulmak zordu.
Bir sabah penceresinden dışarı baktı, gri bulutların arasında minik bir gökkuşağı fark etti.
Gözleri parladı.
“Belki de renkler saklanmıştır,” dedi.
Elindeki pastel boyalarla dışarı çıktı.
Kaldırıma küçük bir çiçek çizdi, sonra bir güneş, ardından bir kalp…
Yağmur başladı ama çizimleri silinmedi — aksine, suyla karışıp daha da parladı!
O sırada yoldan geçen yaşlı bir adam durdu.
“Evladım, ne yapıyorsun?”
Lina gülümsedi. “Şehre renk veriyorum.”
Adam şaşırdı ama sonra bastonuyla yere bir çizgi çekti.
“Ben de gökyüzü çizeyim,” dedi.
Kısa sürede çocuklar, anneler, babalar ellerine boya aldı.
Kaldırımlar, duvarlar, pencereler renklerle doldu.
Şehrin ortasında gri bir heykel vardı: Düş Kulesi.
Kimse ne işe yaradığını bilmezdi.
Lina kulenin yanına gitti, ellerini taşına koydu.
“Sen de biraz hayal et,” dedi.
Ve inanılmaz bir şey oldu: kule renk değiştirmeye başladı!
Bir anda gökyüzü pembe ve maviye büründü, kuşlar dönüp geldi, çocuklar kahkahalar attı.
Şehir yıllar sonra ilk kez ses ve ışıkla dolmuştu.
Ama o gece belediye başkanı geldi.
“Kural dışı boyama yapmak yasaktır!” dedi sinirle.
Lina korktu ama başını dik tuttu.
“Ben sadece şehre düşlerimi çizdim. Hayal kurmak yasak mı?”
Başkan sustu.
Çevresinde yüzlerce insan, ellerinde boya kalemleriyle bekliyordu.
O an, gri takım elbisesine baktı ve gülümsedi.
“Belki de ben de biraz renkli giyinmeliyim,” dedi.
Kalemleri aldı, ceketine küçük bir gökkuşağı çizdi.
O günden sonra şehirde yeni bir kural kondu:
“Renkler özgürdür.
Düş kurmak herkesin hakkıdır.”
Artık her sabah Lina’nın sokağına “Renkli Düşler Şehri” denirdi.
Okul duvarlarında çocukların resimleri, parkta rengârenk banklar, gökyüzünde uçurtmalar…
Ve gri kelimesi bir daha hiç kullanılmadı.
Bir gün Lina büyüyüp ressam olduğunda şöyle yazdı:
“Renk, sadece gözle değil, kalple görülür.
Hayal kuran şehirler asla solmaz.”



