Adem ile Havva Hikayesi
Adem ve Havva, İbrahimi dinlerin yaratılış efsanesine göre ilk erkek ve kadındır. İnsanlığın özünde tek bir aile olduğu ve herkesin tek bir çift orijinal atadan geldiği inancının merkezinde yer alırlar.
Çok eski zamanda, şimdi üzerinde yaşadığımız bu yeryüzünde hiç kimse yoktu. Allah, kendisini tanıyıp, ibadet etsinler ve yeryüzünü imar edip onu ekip biçsinler diye insanları yaratmak istedi.
Meleklere:
Yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi.
Melekler:
Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birini mi yaratacaksın ya Rabbi oysa biz seni överek yüceltiyor ve daima itaat ediyoruz, dediler.
Ben sizin bilmediklerinizi bilirim diye cevap verdi.
Melekler sustular, sonra birbirlerine:
Şüphesiz ki Rabbimiz her şeyi bilir, faydasız hiç bir şey yaratmaz dediler.
Sonra Allah onlara:
Ey meleklerim! Ben o insanı topraktan yaratıp, ruhumdan üfleyip şekillendirerek can verdiğim zaman sizler ona secde edip, gereken saygıyı göstereceksiniz.
Melekler hep birden:
Ey yüce Rabbimiz, emrini dinler ve sana itaat ederiz dediler.
Ancak Allah’ın bu emri şeytanın hoşuna gitmemişti. Kendini çok beğeniyor, büyükleniyor ve Allah’ın yarattığı varlıkların en üstünü olduğunu sanıyordu.
Nihayet Allah, Adem Peygamber’e ruhundan üfledi ve onu olgun bir canlı varlık, yani insan olarak yarattı. Melekler hemen Adem’e secde ettiler. Şeytan ise büyüklenerek isyan etti. Böbürlenip Adem’e secde etmekten kaçındı. Böylece Allah’a karşı gelenlerden oldu.
Yüce Allah ona:
Niçin emrimi dinlemedin, secde etmene engel olan nedir? diye sordu.
Şeytan:
Beni ateşten, onu çamurdan yarattın. Ben ondan daha üstünüm diye cevap verdi.
Bunun üzerine Yüce Allah öfkelenip onu cennetten kovdu:
İn oradan, defol!.. Sen artık alçağın biri oldun. Büyüklenmek sana düşmezdi buyurdu.
Yüce Allah’ın gazabına uğrayıp bir anda cennetten kovulan şeytan ne yapacağını şaşırmıştı.
Şöyle dedi:
Ey Rabbim! Beni Adem’in yüzünden cennetten kovdun. Öyleyse ben de onu ve evladını doğru yoldan saptırıp kötülük edeceğim, onlara ahlak ve terbiye dışı şeyler öğreteceğim.
Yüce Allah şöyle buyurdu:
Ey cennetimden kovulan ve rahmetimden uzaklaştırılan şeytan! Ben, topraktan yarattığım Adem’e ve evladına akıl verdim. Bu sayede iyiliği kötülükten ayırır ve seni dinlemezler. Onlardan sana uyanlar ise kendilerinden sorumludur, onları cezalandırır cehenneme atarım. Ama iyi bil ki akıllı ve iyi kullarımı doğru yoldan asla çıkaramazsın. Sana kıyamet gününe kadar müsaade ediyorum.
Her şeyi en iyi bilen Ulu Allah, Ademin, meleklerden daha bilgili ve insanın Allah katında daha üstün bir varlık olduğunu göstermek istedi.
Karşılarına çeşit çeşit hayvanlar ve kuşlar çıkarıp:
Meleklerim! Haydi şu gördüklerinizin adlarını bana söyleyin buyurdu.
Melekler:
Ey Rabbimiz! Her şeyi bilen ancak Sen’sin. Biz Sen’in bildiklerinden başkasını bilemeyiz, dediler.
Bu sefer Yüce Allah, Adem’e dönüp:
Ey Adem, bunların adlarını meleklere söyle, dedi. Hazret-i Adem kendisine sunulan her hayvanın adını bir
bir söyleyince,
Allah:
Ey meleklerim, gördünüz mü? Ben size, göklerde ve yerde, gizli ve açık her ne varsa bilirim, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuz şeyleri de bilirim, dememiş miydim? buyurdu.
Sonra Allah, Adem’i cennete koydu, ilk insan olarak Hazret-i Adem orada tek başına yaşıyor, cennetin meyvelerinden yiyerek, sularından içiyordu. Fakat kendisiyle konuşup muhabbet edecek, kendi cinsinden bir kimse bulamıyordu. Bunun üzerine Yüce Allah ona acıyıp, beraber yaşasınlar diye, ona kendi cinsinden bir eş yaratmak istedi. Bir gün Hazret-i Adem uyudu, sonra uyandı, yanında önceden hiç görmediği bir kadının oturduğunu gördü.
Şaşırmıştı:
Sen kimsin? adın nedir? diye sordu.
Kadın cevap verdi:
Bir kadınım. Fakat adımı bilmiyorum.
Hazret-i Adem ona sevinçle ve dikkatle baktı, kadının canlı olduğunu ve hareket ettiğini görünce, heyecan içinde haykırıp:
Sen Havva’sın, dedi.
Bu sırada Melekler Adem’e gelip, ilminin miktarını öğrenmek için ona eşini sordular:
Söyle bakalım ya Adem, onun adı nedir? dediler.
Hazret-i Adem de:
Onun adı Havva’dır, diye cevap verdi.
Artık Adem ile Havva cennette huzur ve mutluluk içinde beraber yaşıyorlardı. Güvenlik ve esenlik içinde idiler. Yorgunluk ve korku nedir bilmiyorlardı. Canlarının istediği her şeyi yiyerek içiyorlardı.
Bir ara Yüce Allah, Adem’e şöyle dedi;
Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olandan istediğiniz kadar bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.
Allah onların, bütün ağaçlardan yemelerine müsaade etmiş, ancak bir ağacı onlara yasaklamıştı. Bu, Yüce Allah’ın insana nefsini tutmasını ve iradesini kuvvetlendirmesini öğretmek içindi. Adem ile Havva, Yüce Allah’ın sözünü dinlediler ve cennette mutluluk içinde yaşayıp nimetlerden yararlandılar.
Ey Adem! Doğrusu bu, senin ve eşinin düşmanıdır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, yoksa bedbaht olursunuz. Doğrusu cennette ne acıkırsın, ne de çıplak kalırsın, orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın.
Adem ile Havva bir müddet cennette huzur içinde yaşayıp kaldılar. Fakat şeytan boş durmuyor, çeşitli hileler düşünüyordu. Bir defasında yanlarına kadar sokulup fısıldadı:
Ey Adem, sana, sonsuzluk ağacını ve ebediyen sürecek bir saltanatı göstereyim mi?
Adem şeytana bakıp:
Nedir o? göster bakalım dedi.
Şeytan parmağını uzatmış, Allah’ın yasakladığı ağacı gösteriyordu. Adem ona inanmadı, yanından kovdu. Fakat şeytan usanmıyor, bıkmıyordu.
Tekrar yanlarına gidip şöyle fısıldadı:
Rabbiniz size bu ağacı niçin yasak etti, biliyor musunuz? Eğer onun meyvesinden yerseniz, melek olursunuz veya burada temelli kalırsınız. İşte bunu önlemek için onu size yasakladı. İyi düşünün, haydi yiyin o meyveden.
Hazret-i Adem şeytanı dinlemeyip ondan uzaklaştı.
Şeytan ise arkasından koşup, şöyle diyerek Allah’a yemin ediyordu:
Bana inanın, doğrusu ben size güzel bir öğüt veriyorum.
İblis, Allah’a yemin edince, Adem ile Havva kendi kendilerine derin derin düşünüp:
Bir kimsenin yalan yere Allah’a yemin etmesi mümkün değildir. Belki doğru söylüyor, dediler. Sonra gidip, Allah’ın kendilerine yasak ettiği ağacın meyvesinden yemeye başladılar.
Meyve karınlarına inince, birden kendilerini çırılçıplak olmuş gördüler. Çok utandılar. Utanç ve keder içinde, muz ağacının geniş yapraklarını koparıp, onlarla örtünmeye çalıştılar. Ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Allah’dan utanıp uzaklara kaçtılar. Çünkü Yüce Allah onları görüyor, yasaklanmış ağaçtan yemekle kendisine karşı geldiklerini biliyordu.
Adem’in kaçıp gittiğini gören Yüce Allah ona seslenip:
Ey Adem! Benden mi kaçıyorsun? diye sordu.
Hazret-i Adem:
Hayır ya Rabbi Senden kaçamam. Fakat yaptığımdan dolayı senden utanıyorum diye cevap verdi.
Allah:
Ben sizi o ağaçtan men etmemiş miydim? Şeytanın apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim Neden emrimi dinlemediniz? buyurdu.
Adem ve Havva:
Ya Rabbi, bizi bağışla, Bizi affet dediler.
Yüce Allah onlara:
Ben size emrettim, siz ise benim emrime karşı geldiniz buyurdu.
Adem ile Havva yalvarıp:
Ey Rabbimiz! Kendimize yazık ettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, muhakkak ki büyük ziyana uğrayanlardan oluruz dediler.
Yüce Allah, Hazret-i Adem’e:
Sana en büyük nimetim olan cenneti verdim. Her dilediğini ihsan ettim, sana verdiklerim yetmiyor muydu
ki bu ağaca yaklaştın? buyurdu.
Adem:
İzzetine ant olsun ki, bir kimsenin senin adınla yalan yere yemin edeceğini sanmamıştım, dedi.
Yüce Allah, ağlayıp sızlanan Adem’e:
İzzetime ant olsun ki, muhakkak yeryüzüne ineceksin, hayatını ancak yorgunlukla ve ter dökerek kazanacaksın dedi.
Sonra yüce ve ulu olan Allah, Hazret’i Adem’e, Havva’ya ve hain şeytana hitaben:
Birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin. Orada bir müddet için yerleşip geçineceksiniz diye buyurdu.
Yüce Allah, kendisine kızdığı ve cennetten kovduğu için Hazret-i Adem çok üzülmüştü. Bütün yaptıklarına pişman olup ağlamaya başladı. Ya Rabbi beni af eyle, ya Rabbi beni bağışla, diye yalvarıyordu. Sonunda Allah ona rahmet edip tövbesini kabul etti, onu bağışladı.
Şüphe yok ki Allah, hatasına pişman olup tövbe edenleri af eder. O, çok merhamet sahibidir.