Hz. Hud ve İrem Şehri Hikayesi

Nuh tufanı‘nın sona ermesinden ve Nuh ile beraber olanların gemiden inmesinden sonra, tufandan kurtulan bu müminler birbirleriyle evlenmeye, çoluk çocuk sahibi olmaya başladılar, insanlar çoğaldı, dünya önceki halini aldı, ekinler bitti, hayvanlar ve kuşlar türeyip arttı. İnsanlar çoğalınca yeryüzüne dağıldılar, her kabile yeryüzünün bir yöresine yerleşti, oraya malik olup imar etti.

Pek çok sayıdaki kabilelerden biri de Ad isimli kabile idi. Yemen’in güneyine gelip yerleşmişti. Denize yakındı, etrafı kum tepeleri ile çevrili olan bu vadide su bol, yağış fazla ve toprak bereketli idi. Yerden sular kaynıyor, ırmaklar akıyordu. Bundan dolayı verimli tarlalar, bahçeler ve otlaklar boldu. Hayvanlar ve kuşlar çoktu. Bu yöre, sanki cennetten bir parça gibiydi.

Belki yeryüzünün en güzel kenti orada kurulmuştu. Binalar büyük mermer sütunlar üzerinde yükselmiş, her taraf bahçeler ve parklarla süslenmişti. Yollar son derece güzel ve geniş, evler son derece muhteşemdi. Bu şehre İrem adım vermişlerdi. İrem’de yaşayan insanlar iri yarı, boylu poslu, güçlü kuvvetli kişilerdi. Büyük surlar, sağlam kaleler yapıp, silah ve cephane hazırlamak için atölyeler kurmuşlardı.

Güç ve kuvvetlerine güvenip büyükleniyorlar, böbürleniyorlar ve hiç kimsenin kendilerini yenemeyeceğini sanıyorlardı. Zenginlikleri başlarını döndüren bu insanlar azmışlardı. Memleketlerinin çevresindeki sahradan geçip yolcuları şaşırtıp aldatmak için yollara yanlış işaretler koyuyor, sonra da yolunu şaşırıp çölde şaşkın şaşkın dolaşan bu zavallı insanlara gülüp kahkahalar atıyorlardı. Hatta bu taş yürekli adamlar, insanları dövmek ve onları soymak için çıkarlar, akla gelmedik haksızlığı ve vahşiliği yaparlar, hiç kimseye acımazlardı. Bunlarla yetinmediler. Nuh’un kavminin yaptığı gibi, taşları yontup putlar yaptılar. Ve: İşte bunlar bizim tanrılarımızdır dediler.

Azgınlıkları iyice artınca, Allah onlara Ad kavminden bir fert olan Hazret-i Hud’u peygamber olarak gönderdi. Hud, onları putlara tapmaktan menetmeye, Allah’a ibadete yöneltmeye çalıştı. Zorbalığı ve vahşeti terk edip insanlara acımaları, kimseye kötülük etmemeleri, yolcuları şaşırtmak için yollara
yalancı işaretler koymamaları için nasihat etmeye başladı.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Can ve Büyülü Kitap

Hud Aleyhisselam kavmine gidip onlara şöyle dedi:

Ey milletim! Ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim, Allah’dan korkun ve bana itaat edin. Öğütlerimin karşılığında sizden hiç bir şey istemiyorum. Benim mükafatımı alemlerin Rabbi Allah verecektir.

Bu sözlere alışık olmayan İrem’liler:

Açık konuş, bizden ne istiyorsun ey Hud, dediler.

Hud Aleyhisselam:

Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka ilahınız yoktur. Putlara tapmaktan vazgeçin. Allah’dan korkun! diye cevap verdi.

Babalarımızın taptığı ilahları bırakıp da bir tek Allah’a mı ibadet edeceğiz? Bizi bunun için mi topladın? diye çıkıştılar.

Hud Aleyhisselam:

Ey kavmim, sizi yaratan, Nuh’un kavmini helak ettikten sonra bu arzı size eden, sizi güçlü kuvvetli kılan, size oğullar, kızlar, bağlar, bahçeler ve daha pek çok nimetler veren Allah’dır, dedi.

Ey Hud, sen de bizim gibi bir adamsın. Niçin Allah seni seçip bize peygamber göndersin? dediler.

Bu sefer Hud Aleyhisselam daha açık cevap verdi:

Sizden birini Allah size peygamber gönderdi diye hayret mi ediyorsunuz? Neden anlamıyorsunuz? Allah size doğru yolu göstermek; insanları dövmek, eziyet etmek, alaya almak, yollara aldatıcı ve yanıltıcı işaretler koymak gibi yaptığınız kötü işlerden vazgeçirmek için beni peygamber olarak seçmiştir. Bunda şaşılacak ne vardır? dedi.

Hud’un kavminden inkar edenler:

Sen akılsız bir adamsın ya Hud, yalancının tekisin dediler.

Hud onlara şöyle karşılık verdi:

Ey kavmim, ben akılsız değilim. Fakat ben, alemlerin Rabbi tarafından gönderilen bir peygamberim. Size Rabbimin risaletini bildiriyorum. Ben sizin için güvenilir bir nasihatçıyım.

İnkarcılar ise şöyle dediler:

Ya Hud, eğer bize bir mucize göstermezsen, senin sözüne bakıp da ilahlarımızı terk etmeyiz ve sana inanmayız. Belki putlarımız seni çarpmış, bu yüzden onlara kızıyor, bizi kendi Allah’ına ibadete çağırıyorsun. Boşuna uğraşma. Boşuna çeneni yorma, sana inanmıyoruz.

Hud Aleyhisselam, inkarcıların bu sözlerine çok üzülmüştü.

Onlara şöyle dedi:

Benim doğru söylediğime Allah şahittir. Sizin ilahlarınız ne zarar ve ne de fayda vermeye kadir değillerdir. Ben onlardan beriyim. Görmüyor musunuz, onlar birer taş parçasından ibarettir. Onlar ilah olamaz. Size iyiliğiniz için öğüt veriyorum. Eğer sapıklığa devam ederseniz Allah size gazap eder, sizi helak edip azap eder.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Yıldızların Dansı

Bu sözler karşısında inkarcılar iyice kızmışlardı:

Bizi bir de azapla mı tehdit ediyorsun? Kim karşımıza çıkıp bizimle savaşmayı göze alabilir? Biz güçlü kuvvetli bir kavimiz. Burada üstün gelecek hiç kimse yoktur.

Hud Aleyhisselam:

Ey kavmim, sizi yaratan Allah, sizden çok daha kuvvetlidir. Bu kuvveti size veren O’dur. Allah, o kuvveti sizden almaya ve üzerinize bela ve musibet göndermeye, sizi mahvedip öldürmeye de kadirdir.

İremliler iyice kızmışlardı. Kendilerini tutamayıp bağırdılar:

Git ya Hud, Rabbine söyle de bizi tehdit ettiğin azabı göndersin. Bakalım bize gücü yetecek mi? Git ya adam, git! Söylediğin bu boş sözleri biz tasdik etmiyoruz. Eğer bize doğru söylediğini ispat edecek bir mucizen varsa göster, hadi bekliyoruz! dediler.

Hud Aleyhisselam anladı ki, kalpleri katılaşmış ve Allah’ın binlerce nimetini unutarak kendilerini Allah’dan
daha kuvvetli sanan bu kafirler inanmayacaklar.

Diz çöküp Allah’a yalvardı:

Ey Rabbim! Onlara azabını gönder. Çünkü onlar inatçı kafirlerdir, doğru yoldan sapmış azgınlardır.

Yüce Allah, Hud’un bu duasını kabul etti. Artık İrem şehrine yağmur yağmıyordu. Korkunç bir kuraklık ve kıtlık baş gösterdi. Ekinler kuruyup mahvoldu. Hayvanlar yiyecek bir şey bulamayıp ölmeye başladı, İremliler şaşırdılar. Yağmur yağmadığı için çok üzülüyorlardı, kuyulardaki su ancak içmeye yetiyordu. Tarlaları, ağaçları ve bahçeleri sulamak için bu kuyulardan su artmıyordu. Ağaçtan ve taştan yapma ilahlarına gidip dua ettiler, tapınıp yalvardılar, bu kuraklıktan sonra kendilerine yağmur göndermelerini istediler.

Hazret-i Hud onlara yine şöyle dedi:

Ey kavmim, Allah’a iman edinki size yağmur göndersin, içinde bulunduğunuz bu sıkıntıdan sizi kurtarsın.

Kafirler inatlarında devam ettiler:

Biz ilahlarımıza dua ettik, yakında bize yağmur gönderecek. Bizim yanımızdan defol git! Eğer söylediğin ilah mevcut ise, istediğini yapsın! diyorlardı.

Çocuklarımızın İlgisini Çekebilir  Uyuyan Orman'ın Kahramanları

Artık yüce Allah İrem şehrini mahvetmek istedi.

Bir gün gökte siyah ve büyük bir bulut gördüler. Kendilerine doğru geliyordu.

Sevinç içinde ayağa fırlayıp bağrıştılar:

İşte… İşte yağmur bulutu!.. İşte görmüyor musunuz, siyah ve yoğun bir yağmur bulutu!.. İlahlanmız duamızı kabul etti, bize bu büyük bulutu gönderdi. Biraz sonra bütün vadi su ile dolacak… Bağ, bahçe ve otlaklarımız suya kavuşacak… Yaşadık, yaşadık!..

Öyle sevinmişlerdi ki, bazı adamlar yağmur yağacak diye koşup yerleri sürmeye, tohum ekmeye bile başlamıştı.

Bazıları da Hud Aleyhisselam’a gelmiş alay ediyordu:

Hani nerede senin Tanrın, ya Hud? Size yağmur göndermesi için O’na dua edin diyordun. Bilakis biz kendi ilahlarımıza dua ettik. Gördüğün şu yağmur bulutunu bize onlar gönderdi.

Bir kısmı da putların önünde gülüyor, eğleniyor, çalgılar çalıp, oyunlar oynuyordu.

İremliler sevinip çılgınlıklarına devam ederlerken, ansızın, görülmemiş şekilde şiddetli bir rüzgar esip ortalığı birbirine kattı. Ağaçlan kırıyor, duvarları yıkıyor, kap kaçağı darmadağın ediyordu. Kumları ve çakılları kaldırıp inkarcı İremlilerin yüzlerine çarpıyor ve gözlerini kör ediyordu. Soğuk bir rüzgar esiyor, ellerini, ayaklarını, kulaklarını ve burunlarını soğuktan donduruyordu.

Kafirler acı acı bağrışıyor, çığlıklar kopararak kaçıyorlardı. Yüzleri üzere yuvarlanıyorlardı. Bu korkunç fırtına
yedi gece, sekiz gün bütün şiddetiyle devam etti. Her şeyi mahvetti. İnsanları ve hayvanları öldürdü. Ekinleri ve meyveleri helik etti. Bu mamur araziyi yerle bir etti. Orada yıkılan ağaç gövdeleri
ve yanlarında yatan kafirlerin cesetleri görünüyordu. Sağ kalan bir tek insan vardı. Hazret-i Hud.

Ve her şey bitti, mahvoldu. Yıkılmış, harap olmuş evler sanki kendi lisanlarıyla: Burada Ad milletinin en
güçlü kuvvetli insanları yaşıyordu. Dünyada benzeri olmayan binalar yapmışlar, bağ ve bahçeler kurmuşlardı. İrem şehrini meydana getirmişlerdi. Allah’ın gönderdiği soğuk ve şiddetli bir rüzgarla helak oldular. Yedi gece, sekiz gün esen rüzgar o zalim insanları yerlere çarpıp öldürdü. Şimdi onlar içi boş hurma kütüklerine döndüler. İşte Allah’a inanmayanların sonu budur diyorlardı.

hipecraft

2011 yılından bügüne dijital dünya'da projeler üretiyor, bir çok markaya yazılım desteği sağlıyorum. İçerik üretmek ve kendini farklı alanlarda da geliştirmek adına masalist üzerinde içerikler üreterek desteklerinizi bekliyorum.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Başa dön tuşu