Yunan Kralı ve Hekim Douban’ın Hikayesi
Fars’ta Zuman ülkesinde bir Yunan Kralı yaşarmış. Bu Kralın bir cilt hastalığı varmış. Fakat hiçbir doktor Kralın bu hastalığına çözüm bulamıyorlarmış.
O sırada çok zeki bir doktor kralın huzuruna çıkmış.
Efendim, hiçbir doktorun sizin rahatsızlığınızı iyileştiremediğini biliyorum. Ama benim talimatlarımı izlerseniz hiçbir ilaç kullanmadan veya dışarıdan hiçbir uygulama olmaksızın sizi iyileştirmeye söz veriyorum.
Eğer beni iyileştirirsen bütün soyunu tahmin edemeyeceğin kadar zengin yaparım.
Doktor evine gitmiş ve baş tarafı oyulmuş bir polo sopası yapmış, ve bunun içine kullanmak istediği ilacı koymuş sonra bir top yaparak ertesi gün kralın huzuruna çıkmış.
Efendim sizinle polo oynamak istiyorum.
Kral memnuniyetle kabul etmiş ve doktoru sahaya götürmüş.
Majesteleri bu sopayı alın ve topa vurun. Sopanın sapı elinizle ısınınca ilaç vücudunuza işlemeye başlayacak. Sonra sarayınıza dönmeyi, banyo yapmalı ve uyumalısınız. Yarın sabah uyandığınızda iyileşmiş olduğunuzu göreceksiniz.
Kral adamlarıyla polo oynamış. Bir süre sonra ilacın etkisiyle terlemiş. Hemen sarayına dönmüş ve ertesi gün uyanabilmiş.
Majesteleri yüzünüz ne kadar da parlak?
Ekselansları önceden olduğu gibi çok yakışıklı görünüyorsunuz. Tamamen iyileşmiş gibisiniz.
Kral sevinçten havalara uçmuş.
Kral huzuruna doktoru çağırmış. Ve ona en pahalı hediyeleri vermiş. Kral doktoru övgüye boğmuş. Vezir bu durumdan çok rahatsız olmuş ve doktoru kıskanmış.
Kral’la konuşmak için doğru zamanı beklemeye başlamış.
Bir gün; Ekselansları size söylemek istediğim önemli bir şey var.
Evet anlat bakalım.
Lütfen sinirlenmeyin. Nasıl oldu da yeni bir doktora inandınız? O sizi öldürmek için düşmanlarımız tarafından gönderildi.
Vezir kes şunu, daha fazla konuşursan asılacaksın.
Ekselansları bana inanmayacağınıza tahmin ediyordum. Eğer birisi sizi direkt ilaç vermeden iyileştirebiliyorsa sizi öldürmesi ne kadar sürer ki?
Vezir düpedüz kıskançlıkla konuştuğunu biliyorum. Beni değiştiremezsin. Seni dinlersem ben de adam ve papağan hikayesindeki gibi pişman olacağım.
Hikayeyi öğrenebilir miyim?
Bir zamanlar bir tüccar ve çok güzel bir eşi varmış. Tüccar hep seyahate çıkarmış.
Bir gün pazarda bir papağan görmüş.
Beyefendi lütfen gelin, Bu papağan sizin en iyi dostunuz olacak.
Tüccar papağanı görmek için heveslenmiş.
Beyefendi lütfen onu alın. Evinizin içinde ne olursa olsun onu size anlatacaktır.
Öyle mi? İyi konuşabilir misin?
Evet, evinize çok iyi göz kulak olurum.
Ben bu papağanı sevdim. Ona alıyorum.
Tüccar papağanı satıcıdan almış. Onu evine götürmüş.
O günden sonra papağan efendisine evde her ne oluyorsa anlatmış.
Şeyma, evle ilgileniyor musun, ilgilenmiyor musun?
Neden? Ne oldu ki?
Bugün iki hizmetçimiz yiyecek çaldı. Ve o sırada sen odanda umursamazca dans ediyordun.
Karısı başını eğmiş, cevap verememiş.
Günler böyle geçmiş. Şeyma her gün kocasından azar işitmiş. Şeyma papağanı öldürmeye karar vermiş.
Bir gün hizmetçilerini çağırmış.
Dediğimi yapın. Soru sorulmayacak. Kuş kafesinin altına bir el değirmeni koyun. Kafesinin üzerinden aşağı doğru su dökün. Bir ayna alın ve onun gözleri önünde bir mumun ışığında soldan sağa çevirin.
Hizmetçiler gece olunca bunu yapmışlar. Ertesi sabah tüccar eve gelmiş ve papağanla konuşmuş.
Dün gece neler olduğunu bana söyler misin?
Efendim, şimşek, gök gürültüsü ve yağmur bütün gece boyunca beni çok rahatsız etti. Size nasıl acı çektiğimi anlatamam.
Tüccar çılgına dönmüş. Seni aptal, yalan söylüyorsun. Artık burada sana yer yok.
Kafesi açmış, papağanı almış ve yere fırlatmış.
Bu esnada papağan hayatını kaybetmiş.
Birkaç gün sonra, tüccar karısının papağanı kandırdığını anlamış.
Hayatı boyunca bundan pişmanlık duymuş.
Vezir, aptal tüccar gibi olmak istemiyorum.
Ekselansları, doktorun bir ajan olduğunu çok iyi biliyordum. Eğer sizi dışarıdan hiçbir ilaç vermeden iyileştirebiliyorsa sizi öldürmesi ne kadar sürer ki? Başını uçurun ve kendi hayatınıza kurtarın.
Durmadan devamlı doktor hakkında konuşmak kralın kafasını karıştırmış. Zayıf karakterli biri olduğu için sonunda vezirin dediğini yapmayı kabul etmiş.
Sanırım, en iyi yol bu olacaktır.
Sonra adamlarından birine doktoru getirmesini emretmiş ve doktor hemen gelmiş.
Hayatını alarak kendimi senden kurtarmak zorundayım.
Doktor, ölmesi gerektiğini öğrenince hayrete düşmüş. Bütün vücudunu bir titreme almış.
Nasıl bir suç işledim majesteleri?
Senin bir casus olduğunu, niyetinin beni öldürmek olduğunu öğrendim. Ama önce ben seni öldüreceğim.
Bu acımasız emirle doktor kendini kralın dizlerine atmış.
Hayatımı bağışlayın efendim.
Orada olan herkes onun hayatı için yalvarmış ama boşunaymış.
En azından işlerimi düzelteyim ve kitaplarımı onlardan en iyi şekilde faydalanacak birisine bırakayım. Size sunmak istediğim bir tane var. Çok değerli ve hazinenizde tutulması gerekiyor. Başımı kestiğinizde majesteleri altıncı sayfayı açıp sol taraftaki sayfanın üçüncü satırını okuyunca başım hangi soruyu sorarsanız sorun Cevaplayacak.
Kral, böylesine harika bir şey görmek için heveslenmiş. Ve infazı bir sonraki güne koyup doktoru güçlü bir koruma ile kendi evine göndermiş.
Ertesi gün meydanda doktorun ölümünü görmek için gelen büyük bir kalabalık varmış. Doktor, elinde büyük bir kitapla tahtın ayağına kadar gitmiş. Elinde kitabın kapağını açtığı bir tekne taşıyormuş. Ve bunu krala sunmuş.
Efendim, bu kitabı alın ve başım kesilince bu tekneye koydurun. Sonra kitabı açın. Başım sorularınızı cevaplayacaktır. Ama masum olduğum için sizden merhametinizi rica ediyorum.
Duaların boşuna beni ikna edemezsin, öleceksin.
Kitabı doktorun ellerinden almış ve cellat’a işini yapmasını emretmiş.
Baş o kadar akıllıca kesilmiş ki teknenin içine düşmüş.
Baş konuşmaya başlamış.
Majesteleri kitabı açın.
Kral öyle yapmış ve ilk sayfanın ikinciye yapışmış olduğunu görmüş. Sayfaları kolayca çevirebilmek için parmağını ağzına koymuş. Altıncı sayfaya ulaşıncaya kadar aynı şeyi yapmış ve üzerinde hiçbir yazı görmemiş.
Doktor, hiç yazı yok burada.
Birkaç sayfa daha çevirin.
Kral parmağını ağzına koyarak sayfaları çevirmeye devam etmiş. Taki her sayfanın içine batırıldığı zehir etkisini gösterene kadar.
Gözü kararmış ve tahtının ayağına düşüvermiş.
Doktorun başı zehrin etkisini göstermeye başladığını ve kralın yaşamak için birkaç dakikası daha olduğunu görünce bağırmış.
Zorba, gör bakalım zalimlik ve adaletsizlik nasıl cezalandırılıyormuş.
Zar zor bu sözleri söylemiş ve sonra kral ölmüş. Ve başta içinde kalan ufacık hayatı kaybetmiş.
Bu Yunan Kralının hikayesinin sonuydu.
Eğer Yunan Kralı doktoru bağışlasaydı ölmeyecekti. Aynı şey senin içinde geçerli. Ve şimdi seni hiç düşünmeden denize atacağım.
Dostum, böylesine acımasız bir şeyi yapma. Beni dışarı bırak. Ben de senin zengin edeyim.
Bana bunu yapacağına söz verirsen kapağı açarım.
Sözünü tutmaya cesaret edeceğini hiç sanmıyorum.
Cin söz vermiş ve balıkçı kapağı açmış. Cin dumanlar içinde dışarı çıkmış ve sonra kendi düzgün şeklini almış. İlk yaptığı şey çaydanlığa tekme atıp denize fırlatmış.
Bu balıkçıyı korkutmuş ama canavar gülmüş.
Korkma bunu sadece seni korkutmak ve sana sözümü tutmak niyetinde olduğumu göstermek için yaptım. Ağlarını al ve beni izle.
Cin kendini takip eden balıkçının önünden yürümeye başlamış. Kasabanın önünden geçip dağa çıkıp aşağı inerek dört tepe arasında büyük bir ovaya gelmişler.
Şimdi ağlarını at ve balık tut.
Balıkçı iyi bir av olacağını umarak söyleneni yapmış. Ve bolca balık görmüş. Çok mutlu olmuş. Dört farklı tür varmış bazıları beyaz bazıları kırmızı birazı mavi ve birazı da sarı. Dört renkten de birer tane yakalamış. Daha önce hiç böyle balıklar görmediği için hayranlıkla bakmış ve bunlardan kazanacağı para iyi düşünerek gerçekten çok mutlu olmuş.
Bu balıkları al ve Sultan’a götür. O sana hayatında sahip olduğundan çok daha fazla para verecektir. Her gün bu göle avlanmaya gelebilirsin. Ama ağlarını her gün bir kereden fazla atmamaya dikkat et. Yoksa başına canını yakacak bir şeyler gelecek. Tavsiyeme dikkat edersen iyi olacaksın.
Cinin ayağını yere vurmasıyla yer açılmış ve o kaybolur kaybolmaz yer hemen kapanmış.
Balıkçı cinin söylediklerini dinlemeye karar vermiş. ve böylece ağlarını bir kez daha atmamış. Ama balıklarını sarayda satmak üzere kasabaya yürümüş.
Sultan balıkları görmüş ve çok etkilenmiş.
Bu balıkları alın ve hemen dört yüz altın verin.
Balıkçı çok mutluymuş.
Ailesinin ihtiyaçlarını karşılamış ve parayı çok iyi değerlendirmiş.
Aşçı balıkları temizlemiş ve kızartmak için biraz yağlı bir tavaya koymuş.
Bir tarafının iyice piştiğini düşününce öbür taraflarını çevirmiş. Ama bakın ki bunu yapınca mutfağın duvarları açılmış ve çok güzel genç soylu bir bekar kız çıka gelmiş.
Çiçekli saten bir mısır elbisesi giyiyormuş. Küpeler ve inci kolye, altın üzerine yakut dizili bilezikler takıyormuş ve elinde bir değnek tutuyormuş.
Tavaya doğru gitmiş ve elindeki değnekle balıklardan birine vurmuş.
Hey balık görevini yapıyor musun?
Balık başını kaldırıp cevap vermiş.
Evet evet. Sen hükmedersen biz hükmederiz. Sen borcunu ödersen biz de bizimkini öderiz. Sen uçarsan biz fethederiz ve biz memnunuz.
Balıklar konuşunca kız tavayı devirmiş ve duvardaki açıklıktan girmiş ve duvar arkasından hemen kapanarak eski haline dönmüş.
Aşçı yaşadığı korkuyu atlatınca yere küllerin arasını düşen balıkları alıp kaldırmış. Ama hiçbiri sultana servis edilecek bir durumda değilmiş. Ağlamaya başlamış. Sultana haber verilmiş.
Balıkçıdan tekrar balık getirmesi istenmiş.
Sultan bütün olanları görünce çok şaşırmış.
Huzurum kaçtı. Bu balıklar açığa çıkarmam gereken bir gizemi işaret ediyor.
Balıkçı beni balıkları tuttuğun göle götür hemen. Dağa tırmanmışlar ve sonra bir tarafından tıpkı balıkçının tarif ettiği gibi gölü görmüşler. Su öyle berrakmış ki içinde yüzen dört çeşit balığı görebiliyorlarmış. Bir süre onlara bakmışlar.
Ve sonra Sultan suyun kenarında kamp yapmayı emretmiş.
Ben bu gizemi çözmeye kesin karar verdim. Burada kalacağım ve gerçeği bulduktan sonra hemen geri döneceğim.
Majesteleri ben burada korkuyorum. Lütfen burada kalmayın ve gidin.
Bu gizemi çözmeyi istiyorum. Sen saraya dön.